Serdaroğlu Mustafa Bey
Ekim 28, 2019 Mithat Baş Tarih Araştırmaları 0 Yorum Kategori : kongreler , kuva-i milliye , Mesudiye Belediyesi , mesudiye tarihi , Mithat Baş tarih araştırmaları , ordu tarihi
1861 yılında Mesudiye Sultantepe
Mahallesi’nde doğmuştur. Mesudiye Eşrâfından Serdârzade Ahmet Efendi ile Emet
(Ayşe) Hanımın oğludur. Mesudiye’de Rüştiye ve Medrese okumuştur. Arapça ve
Farsça bilmektedir. Şarki Karahisar Adliyesinde Kâtip ve Başkâtip olarak
çalışmış, Mahkeme Aza Mülazımlığı da yapmıştır. Sonra da Mesudiye Reji
Memurluğuna getirilmiştir. Erzurum Kongresi Üyeliği, Liva Temsilciliği,
Müdafaa-yı Hukuk Teşkilatı Üyeliği, Osmanlı Meclis-i Mebusan II. Dönem Karahisar-ı
Şarki Mebusluğu, TBMM I. Dönem Karahisar-ı Şarki Milletvekilliği yapmıştır.
Mesudiye-Yavadılı (Yeşilce) olan Mustafa
Serdaroğlu, 1899-1903 yılları arasında Mesudiye Belediye Başkanı seçilmiştir.1908 yılında II. Meşrutiyetin ilanıyla kurulan II. Dönem Osmanlı
Meclisi-i Mebusan’ına Karahisar-ı Şarki mebusu olarak seçilmiştir. 1908-1912 Osmanlı Meclis-i Mebusanı veya III.
Meclis-i Mebusan, Osmanlı Meclis-ı Umumisi'nin alt kanadı olan Meclis-i
Mebusan'ın II. dönemidir. Bu meclis, 17 Aralık 1908 - 18 Ocak 1912 tarihleri
arasında görev yapmıştır.
Çevresinde sevilen
ve sayılan bir insandır. Balkan harbi sonrasında Mesudiye ahalisi Mustafa Bey
başkanlığında bir komisyon kurmuş, bu komisyonun harp yaralarını sarmak için
topladıkları 500 lirayı Mesudiye Ziraat Bankası Şubesine yatırmıştır. Bu durumu
da 19 Kasım 1912 tarihinde bir telgrafla Maliye nezaretine bildirmiştir. Bu
olay kendisinin ne denli güvenilir bir kişi olduğunu göstermektedir.
Daha sonra ziraat
ve ticaretle uğraşmıştır.
Ülkede zor günlerin
olduğu yıllardır. Osmanlı Devleti, kendini yıllarca süren bir savaşın içinde
bulmuştur. Memleket büyük bir yıkım içindedir.
Balkan
Savaşlarından sonra 1914-1918 yılları arasında I.Dünya Savaşı çıkmış, bu savaşta
Osmanlı İmparatorluğu yıkılmış, topraklarının büyük kısmı emperyalist ülkelerce
işgal edilmiştir. Anadolu’da bu sonuca isyan eden yurtseverlerin oluşturduğu
Kuva-i Milliye hareketleri başlamıştır. Mustafa Kemal Paşa bu hareketleri
birleştirmek ve Anadolu’da düşman işgaline karşı kutsal isyanı başlatmak için
kongreler düzenleme çabasındadır.
Türkiye’nin her
yerinden bu kutsal isyana katılmak için harekete geçen yurtseverler, M. Kemal Paşa’nın
çağrısıyla kongrelere katılmaya başlamışlardır.
Serdarzade Mehmet Mustafa Efendi, herhangi bir
davet almadan, Mesudiyelilerin isteği Mesudiye mümessili olarak seçilip Erzurum kongresine katılmak için görev almıştır. O
artık bir Kuva-i Milliyecidir. Serdaroğlu Mustafa Bey hemen yola çıkmış ve
Refahiye’den 17 Temmuz 1919 günü Erzurum’daki Kongre Riyaseti Celilesine
aşağıdaki telgrafı çekmiştir:
“Erzurum’da
Kongre Riyâseti Celilesine
Kongrenin
zaman-i Küşadı, bilinemedi. Yoldayım. Daha gelecekler de vardır. Mesudiye ahalisinin, âmâl ve metâlibât-i
vatanperverânelerini arzetmek; Meclisi Ali’nin mufassalan mukarreratına kesb-i
vukuf eylemek şerefinden mahrum olmamak üzere, kongrenin devamı, müsterhamdır.
Murahhas
(Eski Meb’us, Serdaroğlu) Mustafa”
23 Temmuz 1919’da yapılan
Erzurum Kongresine katılan Mustafa Bey, 4-11 Eylül 1919 tarihleri arasında yapılan
Sivas Kongresi delegesi olmamakla birlikte kongreyi desteklemiştir.
Kongreler yapıldıktan sonra Mesudiye’de bir “Müdafaa-i
Hukuk Cemiyeti” kurulmuştur. Bu cemiyetin kurulmasına o yıllarda Mesudiye’de
görev yapan Müstantik (Sorgu hâkimi) Arif Bey öncülük etmiştir. Yurtsever ve
ateşli bir şahsiyet olan Edirneli Arif Bey, Mesudiye’den İstanbul Hükümeti’ne “Sevr Antlaşmasının ağır
şartlarını kabul etmediklerini ve bundan böyle Mustafa Kemal Paşa’nın yolunda
gideceklerini” içeren sert bir telgraf metni hazırlamıştır. Hazırlanan bu metni
de kendisi gibi Mesudiye Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti üyeleri olan Sami Bey, İzzet
Ağa, Raif Efendi ve Nuri Bey’e imzalatarak İstanbul Hükümeti’ne göndermiştir.
Oldukça saygın kişiliğinden ve
Mesudiye çevresinde çok sevilmesinden dolayı Ankara’da kurulan I. Meclise de Şarki
Karahisar Mebusu olarak seçilmiştir.
Şarki Karahisar mebusluğu sırasında
Ordu’nun il olması konusunda TBMM’de çok büyük mücadeleler vermiştir. Ordu’nun
Giresun’a bağlanmasının çok yanlış olduğunu savunmuş, Ordu’nun çevresindeki
kazalarla birlikte zaten bağımsız bir il olması gerektiğini belirtmiştir. Onun
bu mücadelesini, kendi ifadelerinden bir kısmını kısaltarak verelim.
TBMM Reisi,
“Giresun, Tirebolu ve Ordu kazalarından
birleşik ve ‘Giresun’ namıyla bağımsız bir sancak teşkili hakkında Bakanlar
Kurulunun 22 Kasım 1920 tarihli toplantısında tasvip olunan kanun tasarısı ve
muciplerinin öncelikle müzakeresini” heyete sunar. “Esbabı mucibe tasarısı” ile
görüşme kararı alınır. Buna ekli kanun tasarısı okunur. Ayrıca bu tasarıyı
destekler mahiyette Giresunlu bazı şahısların isimlerini taşıyan ve kurulacak
sancağın iki senelik tahsisatını kabul eylediklerini bildiren telgraf okunarak
meclisin bilgisine sunulur. Bu teklifle ilgili İçişleri Komisyonu Mazbatası da
heyete arz olunur. Ancak bu komisyon kararı ekseriyetle alınmıştır. Kararın
altında “Aza-Karahisar-ı Şarki-Muhalifim-Mustafa” imzası
bulunduğu bildirilir.
Müzakere başladığı
zaman, İçişleri Komisyonu kararına muhalif olan Karahisar-ı Şarki Mebusu Mustafa Bey (Serdaroğlu) ilk sözü alır:
Mustafa Bey-
“Efendim, Giresun ile Ordu kazaları 20 seneden beri Ordu
istiyor, sancak olsun, Giresun istiyor sancak olsun. 20 seneden beri bunlar
arasında nefretlik var. Hatta 1908 tarihinde Giresunlular ve Ordulular
memleketlerinin sancak olmasını istediler. Her ikisi arasında nefret olduğu
için, bir netice hâsıl olmadı. Giresun Kazası 500 seneden beri kaza olarak iyi
halle idare ediliyor. Ne asayişsizlik var, ne başka şey, ne de bir sebep var.
Ve bu sebep nedir? Nüfusu fazla olan ve günden güne artan ve her gece 3–5 katil
ve cinayet vukua gelen Ordu, Giresun’a bağlanıyor. Kaza olarak Ordu’nun
Giresun’a bağlanması ve geri bırakılması hiçbir vakit caiz olamaz. Ordu’nun 5
nahiyesi vardır ki, her birisi birer kaza gibidir. Buranın 160.000 nüfusu
vardır. Yerleri de Giresun’dan çoktur. Zaten her iki kaza arasında münaferet
var. Zira Ordu’nun Giresun’la birleştirilmesi hiçbir vakit Ordu’nun asayişini
temin etmez. Olsa olsa sancak merkezi Ordu olmak lazımdır. Zira Ordu’nun
nahiyeleri birer müstakil sancak teşkil edebilir. Bahusus civarında Fatsa Kazası da vardır. Ondan dolayı Ordu, Giresun’a
tercih edilmelidir. Ve Giresun’un Ordu’ya tercihi doğru değildir. Zira arz
ettiğim gibi Ordu’nun 5 nahiyesi vardır. Bu 5’i hesapça birer kaza gibidir. Ve
nüfusları 160.000 civarındadır. Ordu, Karahisar-ı Şarki Sancağı’ndan da büyüktür. Böyle bir sancağın
kaza halinde bırakılması ve Giresun’a bağlanması hiçbir vakit oranın asayişini
temin etmez. Mamafih, birkaç güne kadar asayişsizliğin devamını görürsünüz.
Hiçbir vakit de bu olur biter iş değildir. Ve dünyada Ordulular buna itaat
etmezler.”
Karahisar-ı Şarki Mebusu Mustafa Bey, Karahisar’ın 700 yıldan
beri sancak olduğunu, bir kaza haysiyetinden aşağı bırakılmasının kabul
edilemeyeceğini, Ordu Kazası’nı iki, üç misli büyütüp, Karahisar’ı iki misli
küçültmenin manasının olmadığını, kendisinin Mesudiyeli olması nedeniyle
Mesudiye halkı adına konuştuğunu, bir sancağı mahvetmenin
gereği olmadığını belirten etkili bir savunma yapar.
O, aynı zamanda
cesur bir insandır. Ordu’nun Giresun’a bağlanmasına karşı çıkmaktadır. Ordu’nun
Giresun’a bağlanmasını savunan milletvekillerine; “Ordu’ya gelince mi teşkilat
ortaya çıkıyor? Giresun şimdi ne için müstakil yapılıyor? Osman ağa 200 nefer
gönderdi de onun için değil mi? Giresun için ısrarların devam etmesi üzerine
Mustafa Bey görüşlerini açıklamayı sürdürür; “Kerem edin efendim!….Ordu’yu
Giresun’a dâhil etmeyelim. Orduyu sancak yapalım… -“Efendim, bu Giresun ve Ordu’nun ayrı ayrı birer sancak teşkili pek
münasip. Buna itirazımız yok. Esasen her ikisi de mühim kazalar. Beherinin 100
bin, 200 bin nüfusları vardır. Şimdi bunlardan bir nahiyesinin alınması ve
Mesudiye Kazası’nı Karahisar’dan ayırıp mahvetmek
demektir. Bu bedbaht sancak, zaten Ermenilerin ihtişaşından dolayı külliyen
yanarak 200 haneli bir yer kalmıştır. Bu bir, daha nasıl kendini idare eder?
Nasıl mektep açar? Nasıl hususi idare kurar? Bunlardan birine yardım edelim
derken ötekini batırmak mı lazım gelir? Biz onlar olmasın demiyoruz. Ünye, Fatsa zaten 160 bin nüfusu olan Ordu ile beraber
olduğu halde mükemmel bir sancak teşkil edip dururken Karahisar’dan esasen
90–100 bin nüfusu olan bir kazayı ayırıp da o sancağa vermeye ne mana vardır?
Hazineye mi istifadesi vardır? Ben oranın mebusuyum. Ben istemiyorum. Kendim de
bizzat Mesudiyeliyim. Mesudiye ahalisi 1500 m. yükseklikte karada oturur. Ordu
ise sahilde. Ordu’ya sahile katırcılıkla yahut yolculukla giden ahaliye kendini
muhafaza edemeyerek hava çalıyor. (Sıtma hastalığına tutulmak) Allah bilir,
ekseri Ordu’ya gidip gelenlerde ölüm oluyor. Komisyon bunun faydasını
göstersin.”
Tunalı Hilmi Bey de
Mustafa Bey’i destekler.
Meclisin ikna olması
ve olumlu bakması üzerine Tunalı Hilmi, Mesudiye’nin Ordu’ya bağlanmamasını ve
Karahisar’a bağlı kalmaya devam etmesini içeren bir takriri Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na verir. Takrir kabul edilir.
Daha sonrasında ise
69 numaralı kanun olarak belirtilen “Ordu’nun müstakil liva yapılması” oylanır
ve kabul edilir.
Böylece Ordu ve
Giresun’un bugünkü anlamda il olması 4
Aralık 1920 (4. XII. 1336) tarihinde mecliste kabul edilmiş ve 4
Nisan 1921 (4 Nisan 1337) tarihinde 9 sayılı Resmi Gazete’de, 68 numaralı “Giresun Müstakil Livası Teşkiline Dair Kanun” ve 69
numaralı “Ordu Müstakil Livası Teşkiline
Dair Kanun’’ olarak yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
1924 yılında kabul
edilen yeni Anayasanın 89. maddesine göre liva (sancak) adları “İl” olarak
değiştirildiğinden, bu tarihten itibaren bu iki ilimiz, Ordu İli ve Giresun İli olarak idari taksimattaki yerini almıştır.
M. Kemal, eşi
Latife hanımla birlikte Karahisar-ı Şarki’yi ziyaretlerinde Serdaroğlu Mustafa
Bey’le de görüşmüş, misafiri olmuştur.
Serdaroğlu Mustafa Bey, Mebusluktan
sonrada Mesudiye’de Dava Vekilliği yapmıştır. Son yıllarda hastalanmış, hatta hafıza kaybı bile yaşamıştır. 13
Kasım 1925’de Mesudiye’de vefat etmiştir. Mezarı, Mesudiye merkez
mezarlığındadır.
Mustafa Bey’in
Kamile, Cemile, Ulviye ve Ahmet adlarında 4 çocuğu vardır. Ulviye ve Ahmet ikizdirler.
Oğlu Ahmet Bey’i, Mesudiye Belediye başkanlığı yapmış olan Halit Bengü’nün kızı
Semiye hanımla evlendirmiştir. Ordulu devlet bakanı olan ve 1958 yılında bir
trafik kazasında vefat eden Cemil Bengü de Halit Bengü’nün oğludur.
***
Kaynak:
(T.B.M.M
Zabıt Ceridesi, 30.XI.1336, Salı, 106. İçtima)
Mithat
Baş, Mesudiye, Tarihi ve Kültürel Özellikleri, İstanbul Mesudiyeliler Derneği
yayını, İstanbul 2016
Serdaroğlu
Mustafa Bey’in torunu Yurdagül Serdaroğlu (Salihi) ile 28 Ekim 2019 tarihli
söyleşi
Serdaroğlu
Mustafa Bey’in torunu Ahmet Serdaoğlu ile 28 Ekim 2019 tarihli söyleşi.