Kadızadeler İsyanı
Osmanlı
tarihinde, tarih kitaplarında pek fazla üzerinde durulmadığı için çoğumuzun
bilmediği bir dönem vardır. Kurucusunun adı ile anılır: Kadızadeliler Hareketi.
17. Yüzyılın ilk çeyreğinde bu hareket nedeniyle İstanbul halkı
bir dini tartışma yüzünden ikiye bölündü... Türk tarihinin en tutucu dini
hareketi olan Kadızadeler "Dinde yoktur" diye birden fazla minaresi
olan camilerin minarelerini bile yıkmaya kalkışmışlardı.
Bu
hareketin başı Kadızade Mehmet Efendi 1582 yılında Balıkesir’de doğmuş,
memleketinde zamanın önemli şahsiyetlerinden ders almıştır. Güzel ve akıcı
konuşması kısa zamanda meşhur olmasına sebep olmuş, 1631 yılında Ayasofya
Camii’ne vaiz olmuştur.
Kadızade
kurnaz ve çok hırslı bir şahsiyetti. Sultan Ahmet’in ölümünden sonraki bunalım
döneminde kendisini şeriatın savunucusu gibi gösterip İstanbul’u birbirine
katmış, bir kısım ayak takımını hükümete ve şeriata aykırı saydığı tarikatlara
karşı kışkırtmaya muvaffak olmuştur.
Kadızade
IV. Murat’ın sevgisini kazandıktan sonra tütün yasağını bahane ederek verdiği
fetvalarla birçok kişinin haksız yere öldürülmesine sebep olmuştur.
16.
yüzyılın sonları ve 17. Yüzyılın başlarında zaten Celali ve Suhte isyanları
(medreseli) memleketi kasıp kavurmuş, yüz binlerce insanın ölümüne neden
olmuştu. Bu isyanlar azalmış derken İstanbul’da Kadızadelerin suhte isyanlarına
benzen tavır içinde olmaları birbirleriyle hiçbir alıp vereceği olmayan değişik
mezhep ve inançtaki halk arasında büyük korkuya neden olmaktaydı. 17. Yüzyılın
ilk çeyreğinde bu hareket nedeniyle İstanbul halkı bir dini
tartışma yüzünden ikiye bölündü...
17.Yüzyıl
başlarında da, Osmanlı uleması ikiye bölünerek, şiddetli bir çatışma içine
girmişti. Çatışmanın bir ucunda, şeriatın katı biçimde uygulanmasını isteyen
Kadızadeler; diğer ucunda da akılcılığı savunan ve daha çok Mevlevi ve Halveti
tarikatlarına mensup din adamları yer almaktadır. Aleviler ise tamamen
susturulmuş vaziyetteydi. Kadızadeler, başta harekete adını veren Kadızade
Mehmed Efendi (ö. 1635) olmak üzere bütün yandaşları, tasavvufu bütünüyle reddediyor ve kendilerinin dışındaki tarikatlara karşı büyük bir düşmanlık besliyorlardı. Örneğin insanın imanını tehlikeye
soktuğuna inandıkları için için akli ve felsefi bilimlerin öğrenimine şiddetle
karşı çıkıyorlar, bunlarla uğraşanları Müslüman saymıyorlardı.
Hz.
Muhammet’den sonra ortaya çıkan her şeyin reddedilmesi fikrini benimseyen
Kadızade Mehmed Efendi, İstanbul camilerinde vaazlar veren usta bir hatipti.
Devletin içinde olduğu bunalımın tek çaresinin, asr-ı saadetteki uygulamalara aynen
dönmek olduğunu söylemekteydi. Kadızadelilere göre Hazreti Peygamber zamanında
mevcut olmadığı için yemeğin kaşıkla yenmesi bile caiz değildi. Sarayda da
itibar elde eden Kadızadeler, o zamanlar bir hayli mensubu olan Halveti ve
Mevlevi tarikatlerini “tahta tepenler”, “düdük
çalanlar” diye aşağılamakta, semanın haram olduğunu iddia etmekteydiler.
İstanbul`daki bütün tekkelerin yıkılmasını, buraların şeyh ve dervişlerine
imanlarını tazelemelerinin teklif edilmesini, kabul etmeyenlerin öldürülmesini
istiyorlardı.
Kadızadelerle
ilgili Naima tarihinden şu notlar aktarılır:
Kadızadelerin
Peygamber zamanından sonra ortaya konulan her türlü uygulamayı kaldırmak üzere
vaiz veren Türk Ahmet’e dinleyicilerden birisi: “Peygamber zamanında çakşır ve
don yoktu, şu halde sizlere göre bunları giymek İslam’a aykırı mıdır?” demesi
üzerine vaiz: “Evet men ederiz. Bunların yerine peştamal kuşansınlar” demiştir.
Bunun üzerine soru sahibi tekrar: “Kaşık kullanmak da bid’atdır (sonradan
ortaya çıkma) onu ne yaparsınız” deyince Vaiz Türk Ahmet: “Taamı (yemeği)
elleriyle yesinler” deyince soru sahibi dayanamayıp: “Halkı alemi soyup götü
çıplak çöl Arabı kıyafetine mi sokmak istersiniz?” diye çıkışmıştır. Bu
tartışmaları dinleyen diğer birisi vaiz efendiye: kaşıklar yasak olunca kaşıkçı
esnafı ne yapsın diye sorması üzerine “Misvak ve tespih yapıp anınla
geçinsinler” cevabını almıştır.
Özellikle
IV. Murat devrinde, Padişahın da bazı uygulamalarında Kadızadelilerin
nüfuzundan siyasi olarak istifade etmek için onları kendisine yandaş olarak
almasının sonucunda, siyaseten oldukça kuvvetli bir duruma gelmişler ve
Şeyhülislamları bile azlettirebilmişlerdir. Böylece giderek daha da güçlü
duruma gelmişler ve özellikle Kurucuları Mehmet Efendi'den sonra gelenler,
tahsilli de olmadıklarından görüşleri giderek sertleşmiş ve Ülkedeki dertlerin
sona ermesi için, dine sonradan sokulan uygulamaların tamamen ortadan
kaldırılması adı altında, çeşitli girişimlerde bulunmuşlardır. Bunlar arasında,
İstanbul'da, Fatih Sultan Mehmet zamanından beri gelen Ali Kuşçu ve Uluğ Bey
ekolünün devamı olan Takiyüddin'in kurduğu İstanbul Rasathanesi'nin
yıktırılması olayı da yer almaktadır. Rasathane Danimarka'da Tyco Brahe ile
eşzamanlı olarak ve birbirlerinden habersiz olarak kurulmuş idi.
Kadızâdeliler
bunlarla da yetinmediler. Kendileri gibi düşünmeyen diğer tekkelerinin kökünü
kazımak için büyük bir saldırı başlatma hazırlığına giriştiler. Bu hareket yeni
göreve gelmiş Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa’yı ürküttü.
Fatih
camisinde toplanan silahlı Kadızâdeliler karşısına ulemayı arkasına takarak
çıkan Köprülü, Şeyhülislam'dan aldığı fetva ile yine bu hareketin önde
gelenlerinden başta Üstüvani olmak üzere birçoğunu tutuklayarak, sürgüne
gönderdi. İstanbul ve Anadolu, bu tavizsiz tutucu hareketten bir nebze için kurtuldu.
Bu nedenle Köprülüler devrine, her mezhebe karşı eşit mesafede durdukları için
Osmanlılardaki ilk laik uygulamalar olarak bakılır.
KAYNAKÇA
*Naima tarihi
*Hammer Tarihi
*Prof. Dr. Erhan Afyoncu’nun konuyla ilgili makalesi
0 yorum