1883 Yangını ve Ordu Şehrinin Yeniden Kurulması
Ordu
yerleşkesi, 14. yüzyılda yöreyi Türkleştiren Hacı Emiroğulları tarafından
kurulmuştur. Hacı Emiroğulları Beyliği’nin en parlak dönemi Süleyman Bey
zamanıdır. Beyliğin kurucusu Bayram Bey, onun oğlu Hacı Emir Bey ve Emir Bey’in
oğlu Süleyman Beydir. Süleyman Bey, babası ve dedesinin yaklaşık yüz yıldan
fazla mücadeleleri sonucu geniş bir araziye sahip olan beylik sınırlarını daha
da genişletmiştir. Batıda Tacettinoğulları Beyliği’nin büyük kısmını kendi
beyliğine bağlayan Süleyman Bey, sonra da Mesudiye yöresinde yoğunlaşmış
bulunan Türkmen oymaklarını sahillere yerleştirmek için bölükler oluşturmuştur.
Bu bölüklerin her birine kendi komutanlarını atamış ve Giresun’un batı ve doğu
kısımlarını tamamen beylik sınırları içine aldıktan sonra Türkmenlerin buralara
iskânını sağlamıştır.
Bölgenin tamamen
fethinden sonra sıra beylik topraklarının ortasında kalan Giresun’un fethine
gelmişti. Süleyman Bey, daha önceleri beyliğin kuruluş merkezi olan Milas
Kalesi ve çevresine yerleşen ailesini en azından “kışlak” olarak günümüzdeki
Ordu’nun 4 km güneydoğusunda bulunan günümüzde “Eskipazar” olarak adlandırılan
yere yerleştirdi. (1396) Karargâhını da buraya kurdu. Günlerce bu karargâha
asker toplandı. Toplanan askerlerin barınma ve yeme içme gibi ihtiyaçları
burada yeni bir yerleşkenin oluşmasına yol açtı. Bu yerleşkeye “Nefs-i ORDU bi-ism-i
Alevi” adı verildi.
Nefs-i Ordu bi
ism-i Alevi yerleşkesi, 17, yüzyıl başlarında "Büyük Kaçgun Dönemi"
denilen Celali ve Suhte İsyanları sırasında dağıtıldı. Ordu Kazasının merkezi,
günümüzde Ordu kentinin bir mahallesi olan Bucak'a taşındı. 1869 yılında Bucak
Belediyesi kuruldu. 1870 yılında Bucak merkezinin adı öteden beri halk
arasında söylenegelen adıyla "Ordu" olarak değiştirildi. Böylece Ordu
kent merkezi önceden Eskipazar'da kurulduysa da 17. yüzyıl başlarından itibaren
günümüzdeki yerine taşınmış oldu. Sanayi devriminin yaygınlaşması ve ticaretin deniz yollarıyla yapılması iskelesi olan kıyı yerleşmelerinde kasabalaşmaya yol açtı. Deniz kenarında iskelesi bulunan "Nefs-i Bucak" da bu kasabalaşmanın sonucu olarak gelişti. Ülkedeki azınlık gruplardan Rumlar ve Ermeniler de kasabaya yerleşmeye başladılar. Bu durum, 17. ve 18. yüzyıl boyunca devam etti.
Ordu kent
merkezi, 1883 Temmuz ayında geçirdiği büyük bir yangın sonucu tamamen
yandı. Bu tarihten sonra kasaba yeniden kurulduğu için bu olay, Ordu şehir
tarihi için bir milat olarak kabul edilir. Bu nedenle de yangından önceki Ordu
kasabasının halini anlamak için, o yılları yaşayan insanların anılarının
derlendiği “sözlü kültür”e itibar etmek gerekir. Çünkü Osmanlı Vilayet
Salnameleri’nin bu konuda vereceği bilgiler çok sınırlıdır.
Bu konudaki en
önemli belge, 1943 yılında Ordulu yazarlardan Namık Senih Mayda tarafından
Zaloğlu Niyazi ile yapılan söyleşidir. Bu söyleşi, 1943 yılında Gürses
Gazetesi’nde tefrika halinde yayınlanmıştır.
Aynı söyleşi,
1949 yılında ‘Niyazi baba ile Mülakat 60 Yıl Evvelki Ordu’
adıyla İktisadi Uyanış Gazetesi’nin ilavesi olarak çıkarılan Ordu özel
sayısında da yayınlanmıştır.” Söyleşi, Ordu şehir merkeziyle ilgili önemli bir
sözlü kültür örneğidir. 19. yüzyıl sonlarındaki Ordu şehrinin durumu hakkında
objektif ve aydınlatıcı bilgiler vermektedir. Bu söyleşiyi Adnan Yıldız “Ordu
Kent Haber” sitesinde de yayınlamıştır.
Yangın öncesi
Ordu şehrinin genel durumu hakkında üzerinde ittifakla durulan husus, çarşı
kısmında cadde ve sokak diye bir altyapının olmadığı, dükkân ve işyerlerinin
genellikle baraka tipi yapılardan meydana geldiği şeklindedir.
Katırcı oğlu
Mustafa Ağa’nın Belediye Başkanlığı’na başlamasından birkaç ay sonra 1883 yılı
Temmuz ayında, Ordu çarşısında büyük bir yangı çıkmıştır. Tamamen barakalardan
ibaret olan çarşıda çıkan yangınla, büyük bir saha tamamen yangının tahribatına
maruz kalmıştır. Bu yangın, Ordu şehrinin yeniden yapılmasında ve
düzenlenmesinde önemli bir rol oynamıştır.
O yıllarda
çarşıdaki yapılar tamamen ahşaptı. Çatıları ise yayla evlerinin çatıları gibi
“hartama” denilen bir nevi ince köknar tahtası ile örtülüydü. Çarşının
kapladığı saha; Tahıl Pazarı’ndan orta camiye, oradan da sahile doğru uzanan
geniş bir düzlüktü. Çarşının kuzey kısmındaki bölgede kumluk ile Osman Paşa
Şadırvanı arasında birçok bina vardı. Bunlar yangından pek zarar görmemişlerdi.
Atik İbrahim
Paşa Camii (Orta Camii), şimdiki yerde kargır duvarlı, ahşap çatılı idi.
etrafında mezarlık ve yer yer bataklık bulunan geniş bir meydanla çevrili
olduğundan yangında zarar görmemişti.
Yangın sırasında
ahşap olan Yalı Camii, yangından önce deniz kıyısında, yine bugünkü yerinde
bulunuyordu. Ancak yangın sonrası, çarşının doldurularak deniz seviyesinden
yükseltilmiş olması sonucu, mescit çukurda kalmıştı. Ayrıca ahşap bir yapı idi.
Bu durumda Yalı Camii’nin yeniden yapılması düşünüldü ve yıkılmasına karar
verildi. Bu karar, 1893–1894 yıllarında gerçekleştirildi.
Yalı Camii’ni
şehrin ileri gelenlerinden Kadı zade Hacı Hasan Ağa yaptırdı.
Yangından sonra
Ordu şehrinin yeniden kurulması gerekiyordu. Ancak bu işin kolay olmayacağı da
belliydi. Daha ilk günden yanan yerlere mantar gibi biten barakaların
yapılması, arsa yağmacılarının faaliyetleri ve çarşı içinin deniz seviyesinden
alçakta oluşu yeni bir düzenleme yapılması için en büyük engellerdi. Kasabanın
içinde mezarlıklar bulunması da işi zorlaştırıyordu.
1883 yılı Temmuz
ayında yanan Ordu şehrinin yeniden kurulması çalışmalarına katkıda bulunulması
için Ordu Kazası’nın o yıllarda bağlı bulunduğu Trabzon Vilayeti’nden teknik
elemanlar gönderilmiştir. Bu elemanlar, yeni kurulacak kasabanın yerinin
Keçiköyü ve Kilaz Limanı olarak değiştirilmesi teklifinde bulunmuşlar, bu
tekliflerini yanan çarşının deniz seviyesinden alçak olması, bu nedenle de alt
yapı çalışmalarının pahalı olacağı teziyle de güçlendirmişlerdir. Bu teknik
elemanlar, görüşlerini Ordu Belediye Meclisi’ne açıklamışlar, ancak belediye
meclisi bu görüşlere itibar etmemiş ve kasabanın yine yanan çarşının yerinde
kurulması gerektiğini savunmuşlardır.
Katırcı oğlu
Mustafa Ağa, yangından sonra Ordu şehrinin yeniden düzenlenmesi çalışmalarında,
o günün sözü geçen şahıslarından da yardım görmüştür. “Ebniye Kanunu”na (Bu
kanuna göre şehirlerde çıkmaz sokak yapılmasına izin verilmiyor, caddelerin 18
m., ara sokakların ise 14 m. olması gerektiğini belirtiyordu.) uyularak
hazırlanan yeni Ordu Şehir Planı’nda ana caddeler Fidangör’den Köprübaşı’na
kadar uzanıyordu.
Katırcıoğlu
Mustafa Ağa Ordu şehir planını uygulayamadan Belediye başkanlığından istifa
etti.
1894 yılında
Belediye Başkanı olan Felek zade Süleyman Ağa’nın belediye başkanlığı dönemi,
Ordu şehir tarihinde yeni bir devrenin başlangıcıdır.
Felekzade
Süleyman Ağa, Belediye Başkanlığına tayin edildiği zaman, kendinden önce
düzenlenmiş olan şehir planını bütün engellere ve maddi imkânsızlıklara rağmen
büyük bir titizlik içinde tavizsiz olarak uygulamaya çalışmış ve bunda da
önemli ölçüde başarılı olmuştur. Belediye Başkanlığına atanması sırasında
Ordu Kazası Kaymakamı İbrahim Paşaya: “Bu kasabayı yeniden inşa edeceksek,
hiç kimseye imtiyaz tanınmamalıdır. Ben bu planı aynen tatbik ederken hakkımda
kim şikayete gelirse gelsin onu dinlemeyeceksiniz. Bu planı tatbikten alıkoymak
için beni zorlamayacaksınız… Bu şartlarım kabul edilirse Belediye Başkanlığını
kabul ederim.” şeklindeki
sözleri onun aynı zamanda cesur ve tutarlı bir yapıda olduğunu göstermektedir.
Günümüzdeki Ordu
şehrinin yeniden kurulumu, Felek zade Süleyman Ağa tarafından
gerçekleştirilmiştir. Kendisinden önce düzenlenen şehir planı onun zamanında
uygulanıp hayata geçirilmiştir. Bu nedenle de kendisi “şehrin kurucusu” olarak
anılır. Ordu şehri kurulurken şehir planını gösteren
haritada Horasancıyan adlı Ermeni bir mühendisin de imzası bulunmaktadır. Bülbül deresi üzerine yapılan ve sadece birisi günümüzde ayakta kalan üç kemer köprünün mimarı bu Horasancıyan'dır.
Süleyman Ağa,
önce çarşının içindeki çukurlukları, özellikle de deniz seviyesinden alçak olan
yerleri doldurttu. O yıllarda çevresinde ördek avlanan, günümüzdeki Tahıl
Pazarı’nın bulunduğu geniş bataklığı kuruttu. Bataklıklarla büyük bir
mücadeleye girişti. Şehirde yaşayıp da eli kazma tutan herkesi 4 gün çalışmaya
mükellef kıldı. Çevre köylerden de amele birlikleri getirterek çarşının
doldurulmasında ve bataklıkların kurutulmasında hızlı bir çalışma başlattı.
Salgın hastalıklara neden olduğu için bataklıklardan ağzı yanan çevre
köylüleri, bu işte gönüllü çalıştılar.
Günümüzde adları
Süleyman Felek ve Sırrı Paşa olan iki ana cadde, çarşıyı Fidangör yakınından
tahıl Pazarı’nın biraz ilerisine kadar boydan boya kat ederken, iki ana caddeye
paralel olarak Kumluk’tan yine Tahıl istikametinde bir üçüncü cadde olarak
Osman Paşa Caddesi açılır. Bu caddeler, yine birbirine dik şekilde deniz
yönünde ara sokaklarla kesilerek, denizden gelen serin havanın çarşının her
tarafına yayılması sağlandı.
Ordu şehrine
yeni yapılan konaklar da şehrin görünümünü bir hayli değiştirmiştir. Felek zade
Süleyman Ağa’nın belediye başkanlığı döneminde, günümüzde etnografya müzesi
olarak kullanılan “Paşaoğlu Konağı” da yaptırılmıştır. Bu konağı, 1896 yılında
Paşaoğlu Hüseyin Efendi yaptırmıştır. Taşları Ünye’den, ahşap malzemesi
Romanya’dan ve yapım ustalarının da İstanbul’dan getirildiği bina günümüzde
bile bütün ihtişamıyla ayaktadır.
Ordu, I. Dünya
Savaşı sırasında Rize, Trabzon ve Gümüşhane’den göç aldı.
I. Dünya Savaşı
yıllarında Belediye Başkanı olan Furtun zade Yusuf Bey, kentin mezarlıklar
sorununu halletmiştir. Önce, Trabzon’un işgali sonucu Ordu’ya yerleşen
Trabzonlular için Ordu’da, kendisi de Trabzon’un Ruslar tarafından işgal
edilmesi sonucu vilayet merkezini Ordu’ya taşınmış olan Trabzon Valisi Cemal
Azmi Bey’in yardımlarıyla bir “Muhacir Mezarlığı” yapılması istenmiş ve
“Selimiye Mezarlığı” bu ihtiyaç için kullanılmaya başlanmıştır. Daha sonra 1916
yılında Furtun zade Yusuf Bey’in yakın dostlarından Ömer Ağa oğlu Hüseyin Avni
Bey, 23 dönümlük bir araziyi belediye ye satın alarak “Şehir Mezarlığı”nın
yapılmasını sağlamıştır. Bu mezarlığın duvarlarını da eski belediye
başkanlarından Süleyman Felek ve Yusuf Bey yaptırmışlardır. Araziyi satın
alarak bağışlayan Hüseyin Avni Bey’e hem Ordu Belediyesi, hem de Trabzon
Valiliği tarafından teşekkür mektubu gönderilmiştir.
I. Dünya Savaşı,
Milli Mücadele ve II. Dünya Savaşı yıllarının sıkıntıları yüzünden fiziki
açıdan şehir önemli bir gelişme gösteremedi. 1960’lara kadar ilk kuruluş
yıllarındaki sekiz mahalleye sadece şehrin güneybatı kesimindeki Nizamettin
Mahallesi eklendi. 1939 Erzincan depremi Ordu’da da tahribat yaptı. Yedi kişi
öldü. 283 bina yıkıldı.
1949 yılında
şehrin Ordu Belediyesi ve İller Bankası tarafından ikinci imar planı
hazırlandı. Bu tarihten itibaren şehir canlanmaya, gelişmeye ve
Bülbülderesi’nin doğusuna doğru yayılmaya başladı. 1960–1980 yılları arasında
şehir Gümüşhane, Giresun, Bayburt, Trabzon ve Erzurum’dan göç aldı. Hızla
gelişerek mahalle sayısı on beşe yükseldi. Eski yapılar yıktırılıp, yerine
yenileri yapıldı.
Çok kısa olarak
Ordu şehrinin yeniden yapılanmasını açıklamaya çalıştım. Kuşkusuz Şehrin
büyümesi ve gelişmesine her kökenden insanın emeği geçmiştir. Günümüzdeki
kuşağın bütün bu olup bitenlere saygılı olması ve emeği geçenlerin hatıralarına
saygı duyması gerekir. Araştırmacı olduğunu iddia edenler, resim çekmekle
mükelleftirler. Süsleme ve yorumlar tarihçinin görevi değildir. Varın Ordu
şehrini kimin kurduğuna siz karar verin!
KAYNAKÇA:
YILDIZ Adnan, www.ordukentgazetesi.com, Niyazi
Babayla Mülakat 60 Yıl evvelki Ordu
ÇEBİ Sıtkı, Ordu
Şehri Belediye Tarihi, Ordu Belediyesi Yayınları, Ordu 2002
YEDİYILDIZ Bahaeddin, “Ordu” TDV
İslam Ansiklopedisi, Cilt:
33 s.368
GÜRSOY Ahmet, Şehir
Coğrafyası Yönünden Ordu, ( doktora tezi) 1998
Gazi Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü,
BAŞ Mithat, Ordu
Yöresi Tarihi, Ordu
Belediyesi Yayınları, Ordu 2012
3 yorum
Sevgili ağabeyim, 1883 Ordu yangınını ve Ordu'nun yeniden kuruluşunu güzel anlatmışsınız kaleminize ve yüreğinize sağlık.
YanıtlaSilYaşar CELEP Başbakanlık Araştırmacı
"Sevgi ve bilgi paylaştıkça çoğalır"
YanıtlaSilTeşekkürler hocam.
NİHAT MÜDERRİSOĞLU
YanıtlaSilAkıp giden zaman içinde bu işlerdeki fakirliğimiz eğitimsiz oluşumuzdan kaynaklanmaktadır.Cami imamlarımız not tutsalardı,Mahalle veya köy Muhtarlarımız not tutsalardı bırak günlük notları aylık,yıllık notlar bile yok.Mithat Baş hocaya harcadığı zamana,bilgi ve becerisine Teşekkür etmek gerekir.Belediye arşivleri,Ticaret odası arşivlerini araştırıp kimlerin ne meslekte neler yaptıklarını kayıtlarını varsa yayınlamasını salık vererek kendisine Teşekkür ediyorum.Ordulu İstanbulda yaşayan İnşaat Mühendisi Nihat Müderrisoğlu 25.Mayıs.2017