Anadolu'nun Kayıp Halkı; Luviler
ANADOLU’NUN
KAYIP HALKI: LUVİLER
Bundan 3 bin 200 yıl önce Akdeniz kıyılarındaki
şehirleri, limanları, sarayları yerle bir eden bir dünya savaşı yaşandı. Bu
savaşçı halk, Akdeniz’de Milet’i, Girit’te Minos uygarlığının başkenti
Knossos’u, Kıbrıs’ta, Suriye’de liman kentlerini yakıp yıktı. Ortadoğu’yu kasıp
kavuran savaş, Mısır’a kadar uzandı. Mısır’ın en önemli Firavunu III. Ramses
başını zor kurtardı. Ramses’in mezar taşına bu savaşçıların, başlarında
boynuzlu miğferleri, ellerinde ok, kalkan ve kılıçları, savaş gemilerinde kuş
kafası resimleri çizildi. Kuzey’den denizden geldikleri, 6 kavmin bir birlik
oluşturduğu notu düşüldü.
Kimdi bunlar?
Bilge Umar’a göre bunlar Anadolu’nun ilk yerli halkı
Luvilerdi. Bu bulguya Hitit kazıları
incelenirken, onların bazı dinsel metinlerinde, bazı mühürlerinde ve anıt
kitabelerinin tümünde “nasili” adını verdikleri kendilerine has hiyeroglif
yazılarından başka bir dilin bulunmasıyla rastlanmıştı. İlk başlarda bu yazının
Hititlere ait olduğu düşünülse de aslında bu yazının yine kendilerinin onlara
bu ismi verdiği Luvilere ait olduğu keşfedilmişti. Bu metnin Anadolu’da Hitit
egemenliğinden 2000 yıl önce kullanılmaya başlandığı söyleniliyor. Arkeolog
Firuzan Kınal Mersin, Hacılar ve Alişar kazılarından elde edilen bulgulara göre
Anadolu’da M.Ö 6000 yıllarında ortaya çıkan Tunç Çağını yine Luvilerin
yarattığını söylüyor ve bu görüşü Bilge Umar tarafından da destekleniyor.
Hititlerin başkenti Hattuşa’da bulunmuş ve Akatça
çivi yazısında yazılmış belgelerde, Luvi dilini konuşan halkların yaşadığı
bölgeye Luviya deniyordu. En az 900 yıl boyunca kullanımda kaldığı belgelenen
Luvice, hiyeroglif işaretleriyle yazılırdı. Güney ve Batı Anadolu’nun tamamında
konuşulurdu. İsviçreli Asurolog ve Hititolog Emil Forrer 1919 yılında ilk defa
çivi yazılı arşivlerdeki Luvi dilini okumayı başardı. 1953’ten sonra
Hattuşa’daki Luvi metinlerinin yayımlanmasıyla beraber Luvi çivi yazısı, Luvi hiyeroglifleri
ile ilişkilendirildi ve 520 işaretten oluşan Luvi hiyeroglif yazısı anlaşılmaya
başlandı. Arkeologların aksine dil bilimciler arasında Batı Anadolu’da Luvice
diye bir dilin konuşulduğu tartışmasızdı.
Luvilerle ilgili kanıtların bulunmasının da ilginç
bir hikâyesi vardır; İlk tarihi
kanıtlar, 1878’de Afyon’a bağlı Beyköy’de bir tarlada 10 metre uzunluğunda
kireç taşından yapılmış bir yazıtla bulundu. Bu yazıtın üzerinde bir takım
şekiller vardı. Köylüler bu taşa bir anlam veremedi. Köy heyeti taşın yeni
yapılan caminin temelinde kullanılmasını kararlaştırdı. O yıllarda bölgede kazı
yapan Fransız Arkeolog George Perrot buna karşı çıksa da, köylülere derdini
anlatamadı. Bunun üzerine arkeolog Perrot, taş temele atılmadan üzerindeki
şekilleri bir kâğıda tek tek çizdi. Sonra ülkesine döndü.
Aradan 134 yıl geçti.
2012 yılında İngiliz antik çağ tarihçisi James
Mellaart öldüğünde özel arşivinin arasında Fransız arkeolog Perrot’un Afyon’da
taştan kopya ettiği metin de çıktı.
Melleart’ın oğlu metnin kopyasını İsveçli tarihçi
Dr. Eberhard Zangger’e verdi. Zangger İsveçli ve Hollandalılar’dan oluşan 20
kişilik bir bilim insanı grubuyla bu yazıları çözmeye çalıştı. Yıllar süren uğraşlardan
sonra yazılar çözüldü.
Afyon’da 1878 yılında bulunan taş yazıtın çözümüne
başta İngiliz İndepented Gazetesi olmak üzere birçok Avrupa medya organı geniş
yer verdi. Yazıtın deşifre edilmiş tam metni ve araştırma “Proceedings of the
Dutch Archaeological and Historical Society” dergisinde yayınlandı.
Bu yazılar, Bronz Çağından kalmaydı. 3 bin 200
yıllıktı. Anadolu’da Hititler’den önce yaşayan Luviler’e aitti.
Yazıların çözümlenmesiyle Luvilere ait kültürel
özellikler de ortaya çıkmıştı. Luviler, birçok araştırmacı ve akademisyene göre
Truva’ya denizden gelen ışık insanlarıydı. Anadolu’nun ilk halkıydı. Luvi ışık
demekti. Birçok dile buradan geçti. Hititçe’de Lukka, Latince’de Lux,
İngilizce’de Light, İtalyanca’da Lure, İspanyolca’da Luz, Almanca’da licht ve
niceleri… Işık insanları silahsız bir dine inanıyordu. Onlarda yaratan ve
yaratılan yoktu. Yaratılmışların bütünü yaratanın kendisiydi. İkilik küfürdü.
En büyük en küçükteydi. İnsanın özü ruhuydu. Ruh ışıktı ve ölümsüzdü.
Luviler’de bilgi en önemli değerdi. Dinlerini, dünya
görüşlerini bilgi seviyesi yüksek insanlarla paylaşırlardı. Düşüncelerini
sembollerle anlatırlardı. Bu yüzden Anadolu'da muhteşem bir dilin gelişmesine neden oldular. Bu dil, Luviceydi.
Luviler hiçbir zaman merkezi bir devlet kurmamış.
Bilim, sanat ve felsefede dönemlerinin çok ilerisinde oldukları biliniyor.
İleri bir matematik ve mühendislik bilgisiyle yaptıkları şehirler birçok Avrupa
kentinin yapımına ilham kaynağı olmuştur.
İsviçreli dilbilimci Emil Forrer, 1920’li yılların
başında Luvilerin Hititlerden çok daha büyük bir halk olduğunu yazdı. Kibele, Afrodit,
Apollon ve Artemis gibi tanrı ve tanrıça adları da Anadolu’da en yaygın dil
olan Luvicedir. Luvi, Hititçe’de ışık insanı anlamına geliyor.
MÖ 2. binyıl boyunca Anadolu’nun büyük bölümünde
anadili Luvice olan halklar yaşardı. Bu halklar Yunanistan ve Anadolu’nun en
iyi tanınan halklarından olan Minoslar, Mikenler ve Hititlerin çağdaşı, ticari
ortakları ve bazen de rakipleriydiler. Gerçekte Luviler yazıyı, Yunanistan’daki
saraylarda kullanımından en az 300 sene önce kullanmaya başlamıştı. Luvilere
ait bu yazılar Avrupalılar tarafından 19. yüzyılda, Miken, Minos ve Hitit
belgelerinden çok daha önce keşfedildi.
Batı Medeniyetinin köklerini sanılanın aksine Yunanlıların değil
onların da etkilendiği antik Anadolu uygarlıklarının oluşturduğu bu yeni gelişmelerle ortaya çıkmıştır.
İsviçreli Jeoarkeolog Eberhard Zangger, Anadolu’da çok eski kültüre sahip Luvi adında
bir halkın yaşadığını, Avrupa’nın Türkiye’ye karşı ideolojik nedenle bu kültürü
görmezden geldiğini savunuyor.
Bu kanıtlarla Yunanlıların sadece Miken uygarlığından değil, ondan daha köklü Luviler’den etkilendiği
gerçeğini güpegündüz ortaya çıkarmıştır. Güney Anadolu’daki Helen asıllı yer adlarının
kökeninin Luvice olup, Yunan telaffuzuyla türetildiği anlaşılmıştır. Kibele ,Afrodit, Apollon ve Artemis gibi tanrı
ve tanrıça adlarının birçoğu da yine Luviceye aittir.
Zangger, Akdeniz’deki kentleri yakıp yıkanların
Luviler olduğu görüşünü MÖ 1190 yılına ait, Afyon yakınlarındaki Beyköy’de
bulunan, 30 metre uzunluğunda Luvi dilinde yazılmış taş yazıta dayandırıyor. Bu
yazıtta baskınları düzenleyenlerin isimleri, amaçları ve motifleri bulunuyor.
Batı Anadolu’da yaşayan Luvilere ait 340 yerleşim yeri belirlenmiş bulunuyor.
Verimli toprakları zengin bir bakır, tunç, gümüş ve altın madenlerine sahip.
Ülke içlerine kadar uzanan ırmaklar canlı bir ticaret ağını sağlıyor.
Afyonkarahisar yakınlarında 1878 yılında bulunan Luvi dilindeki bir antik yazıt
ilk kez deşifre edildi. Belgelerde geçen “gizemli deniz insanları”nın
Anadolu’nun yerli halkları olduğunu gösteriyor.
İsviçreli Jeoarkeolog Dr. Eberhard Zangger,
Anadolu’nun tarihinin bilinen gibi olmadığını ve baştan yazılması gerektiğini
söylüyor. Luviler tarihte hak ettikleri yeri aldığında günümüzde Grek
medeniyeti üzerinde yükseldiğini düşünen Avrupa’nın aslında Luvi medeniyeti
üzerinde yükseldiği görülecek. Avrupa’da Luvi diyen tarihçilere deli gözüyle
bakıldığını ifade eden Zangger şunları söylüyor: “Ben onlardan biriyim.
Senelerce Yunanistan’da çalıştım. Birikimim beni Luvilere doğru götürdüğünde
ise aforoz edildim. Çünkü bu arkeolojinin baştan beri yazılan tarihini
değiştirecek. Örneğin, Hititlere ve Grek medeniyetine ait olduğu düşünülen
birçok şeyin Luvilere ait olduğu fark edilecek.”
Tarihçi Bilge Umar da, “Türkiye’deki Tarihsel Adlar”
adlı eserinde Türkçe olmayan adlandırmaların büyük bir kısmının sanılanın
aksine Grekçe değil Luvi diline ait olduğunu belirtmektedir.
Kuşkusuz Anadolu’nun antik kavimleri sadece
Luvilerden ibaret değildi. M.Ö. 2 bin yılından önce Anadolu’da Hatti ve Hurri
uygarlıkları da görülmekteydi.
İlk çağda Anadolu’da yaygın olarak görülen diller;
Luvice, Hititçe, Hurrice, Urartuca, Frigçe ve Lidya dilleriydi. Bu dillerden
Hurrice ve Urartuca, bugünkü Türkçe veya Eski Yakın Doğu’da Sümerce gibi
eklemeli dillerdi. Hurrice ve Urartucada son ekler, kurallara bağlı ve
birbirini izleyen bir biçimde kelime kökünün sağına eklenirdi.
Son yapılan arkeolojik çalışmalarla M.Ö. 3. Bin yıla tarihlenen Eski Tunç Çağı kültürü ile Kalkolitik ve Neolitik devir kültürleri arasında hiçbir kopukluğun olmadığı tespit edilmiştir. Bu da gösteriyor ki, arkeolojik buluntularla göre hüküm vermek gerekirse, Proto-Türk kavimlerinden biri olarak kabul edilen Hurriler, Anadolu’nun en eski sahiplerinden biridir.
Son yapılan arkeolojik çalışmalarla M.Ö. 3. Bin yıla tarihlenen Eski Tunç Çağı kültürü ile Kalkolitik ve Neolitik devir kültürleri arasında hiçbir kopukluğun olmadığı tespit edilmiştir. Bu da gösteriyor ki, arkeolojik buluntularla göre hüküm vermek gerekirse, Proto-Türk kavimlerinden biri olarak kabul edilen Hurriler, Anadolu’nun en eski sahiplerinden biridir.
Kaynaklar:
Luwian Studies Wikipedia, bilgesaman blog, Yasemin Aydın http://www.bizsiziz.com/luviler,
gizemlig, http://aktuelarkeoloji.com.tr/gecmiste-anadoluda-kullanilmis-7-dil
1 yorum
Eline sağlık babacığım, tarihi senin kaleminden okumak oldukça keyifli. Yıldız
YanıtlayınSil