Rüsumet NO: 4 Gemisi Olayı
Temmuz 25, 2017 Mithat Baş Tarih Araştırmaları 0 Yorum Kategori : ordu tarihi
Orduluların Kurtuluş Savaşı dönemindeki özveri ve
yurtseverliğinin bir örneği olan “Rüsumat No 4” olayının unutulmayıp
yaşatılması, Orduluların kendi geçmişlerine de sahip çıkmasının bir göstergesi
olacaktır hiç kuşkusuz.
Rüsumat No 4 Nasıl Bir Gemiydi?
Rüsumat, 1891 yılında İngiltere’de, balıkçı gemisi
olarak yapılmıştı. 1913 yılında İngiltere’den Osmanlı Gümrük İdaresi’nce satın
alınmıştı. Geminin boyutları hakkında değişik kaynaklarda farklı bilgiler var.
Ancak, İstanbul Deniz Müzesi Komutanlığının Deniz
Tarihi Arşivi’nde, bu geminin bugünkü ölçülerle 33,5 metre boyunda, 6,8 metre
eninde olduğu kayıtlı.
Resmi belgelerde “4
numaralı Rüsumat Vapuru” adıyla kayıtlı olan gemi, 1914 yılında Osmanlı
Bahriye’sine devredildi. Bu tarihte gemiye 2 adet seri ateşli top monte edildi.
Rüsumat, bu dönemde mayın tarayıcı ve karakol gemisi olarak kullanıldı. Gemi,
Birinci Dünya Savaşında İstanbul, Gelibolu, Biga, Tekirdağ, Bandırma gibi
Marmara limanları arasında çalıştı. Kömür, cephane, asker, yiyecek taşıdı.
Posta vapuru görevi de yapan Rüsumat, birkaç defa düşman uçaklarının
saldırısına uğradı ama her defasında kurtulmayı başardı.
Kurtuluş Savaşı başlarken bütün gemiler, Mondros
Ateşkes Anlaşması gereğince Müttefiklerin kontrolü ve yönetimi altındaydı. Ancak, Kurtuluş Savaşı’nda, deniz yolu
taşımacılıkta önem kazanmıştı. İstanbul’dan İnebolu limanı aracılığıyla
Anadolu’ya, Batum’dan Samsun ve İnebolu’ya cephane ve silah taşınması
gerekiyordu. Özellikle, Batum’dan çok sayıda silah, mühimmat taşınması
zorunluluğu doğmuştu. Doğu Cephesinde Ermenilerden ele geçirilen silah ve
cephaneler, Sovyetler Birliği’nden alınan yardımlar ve Almanya’dan gizlice
sağlanan silahlar Batum’da
toplanıyor ve depolanıyordu.
Rüsumat, 1920 yılı yazında Ereğli limanındaydı.
Karadeniz’deki askeri taşımacılığı eşgüdümle
yürütmek üzere kurulan “Nakliyat-ı Bahriye Komutanlığı”, Rüsumat’a el koyarak
ulusal güçlerin buyruğu altına aldı.
Bu yeni görevinde ilk seferini 4 Kasım 1920’de yapan Rüsumat No 4 gemisi,
özellikle fırtınalı havalarda güçten düşer, sık sık batma tehlikesi geçirirdi. Sert dalgalarda sac levhaları suyun
şiddetine dayanamaz, yer yer çatlardı. Bu çatlaklar, gemide hazır bulundurulan
çimento ile sıvanır ve ambarların su alması böylece önlenirdi.
Rüsumat, askeri kayıtlara göre, “Gazal” adlı vapurla
birlikte “Anadolu donanmasının ilk deniz nakliyatını yapma şerefini kazanan iki
gemiden biri”ydi.
Bu dönemde Karadeniz, sadece doğa koşulları bakımından
güçlük taşımıyordu. Yunan ve İngiliz savaş gemileri de limanlar arasında cirit
atıyor, yolcu ve yük gemilerini durdurup arama
yapıyorlardı. Eğer silah ve cephane taşıdıklarından kuşkulandıkları bir vapurla
karşılaşırlarsa duraksamadan batırıyorlardı. Rüsumat No 4 ve o dönemde
Karadeniz’de görevli Aydın Reis, Gazal, Preveze, Şahin adlarındaki vapur ve römorkörler, bir yandan çürük çarık halde denizle
boğuşurken bir yandan da Yunan
ve İngiliz hücumbotlarına yakalanmamaya çalışıyorlardı.
Rüsumat No 4’ün kaptanı Yüzbaşı Mahmut’tu. Mahmut
kaptan Gözü pekliği, neşeli yapısı, deneyimli denizciliği ile tanınıyordu.
Rüsumat No 4 Yola Çıkıyor
1920 Kasım’ından 1921 Temmuz’una kadar tam 9 sefer yapan Rüsumat
No 4, 1921 Temmuz’unun başında yeniden Batum’a doğru yola çıkar. Batum’da
Ermenilerden ele geçirilen iki adet top, 350 sandık cephaneyi alarak yola çıkma
hazırlığı yapar. Gündüz gidemeyecektir.
Demir alsa, Batum’daki Rum ve Ermeniler İngiliz ve Yunan savaş gemilerine hareketini bildirecekler ve daha Rize
açıklarına varmadan yakalanıp batırılacaktır. Mahmut Yüzbaşı, bu nedenle gece,
gizlice hareket etme kararı alır. Yine de dikkatli olmak zorundadırlar çünkü
Batum’da öğrenmişlerdir ki iki Yunan savaş gemisi Batum ile Trabzon arasında
devriye gezmekte ve Batum’dan dönecek cephane, silah yüklü Türk vapurlarını,
teknelerini, römorkörlerini beklemektedir.
Rüsumat No 4, 15 Temmuz
1921 gecesi Batum limanından sessizce ayrılır. (Kimi kayıtlara göre, Ağustos
ayıdır, ancak sonraki olayların akışı gerçek tarihin 17 Temmuz 1921 olduğunu
doğruluyor.) Bu eski ama kahraman geminin ayrılışını hiç kimse fark etmemiştir.
Mahmut Kaptan, gemide sigara içilmesini bile yasaklamıştır. Kıyı sıra
gidilecek, uygun yerlerde karadan düşman gemileri hakkında bilgi alınacaktır.
Trabzon’a vardıklarında, Yunan savaş gemilerinin Rize’de karpuz ve tütün yüklü bir tekneyi
silah taşıdığı kuşkusuyla batırdıklarını, yine aynı kuşkuyla Vona (Perşembe)
açıklarında üç kayığın İngilizlerce batırıldığını öğrenirler. Öyle
anlaşılmaktadır ki Rüsumat No 4, Rize’de düşmanın top atışlarından kıl payı
kurtulmuştur. Yüzbaşı Mahmut, yine gece Trabzon’dan ayrılma komutu verir.
Vapur, 17 Temmuz’da Ordu’ya varır. Kimi eksikleri
gidermek ve düşman gemileri hakkında bilgi almak için iskeleye yanaşır. Liman
başkanı Dursun Bey’dir. Vapura çıkar ve Samsun’dan aldığı telgraf buyruğunu Mahmut Kaptan’a iletir: Düşman gemileri
hem batıdan hem doğudan ilerlemektedirler, dolayısıyla Rüsumat No 4’ün her an yakalanma tehlikesi vardır. Yük, Ordu’da
boşaltılacaktır.
Vapur Boşaltılıyor
Ordu Liman Başkanlığına konuyla ilgili gelen telgraf
emri yalnızca cephaneyi boşaltıp düşmana teslim etmemek
yönündedir. Bu hemen yapılmalıdır. Ordu Liman Başkanı diğer
kötü haberleri de iletir. 10 gün
önce düşman savaş gemileri Ordu
açıklarında “Giresun” adlı Türk gemisini durdurmuşlar, içindeki bütün yüke el
koymuşlardır. Yine birkaç gün önce “Gazal” adlı römorkör de düşman gemilerince
durdurulmuş, römorkörün personeli tutsak alınarak Yunanistan’a götürülmüştür.
Mahmut Kaptan, Liman Başkanı, Emniyet Müdürü, Belediye
Başkanı ve Mutasarrıfla görüşür. Hemen bugün vapuru boşaltmak gerekmektedir,
birkaç saat sonra düşman gemileri her iki yönden de Ordu’ya ulaşabilirler. Mutasarrıf Ahmet Faik Bey, bu boşaltma işini
Ordulular olarak başarabileceklerini söyler. Emniyet Müdürü de kente çığırtkan
çıkararak herkesten yardım isteyeceklerini belirtir.
Kaptan vapuru kıyıya çok yakın bir noktada, neredeyse
kuma değecek bir derinlikte demirler. Kentin gençleri, kayıkçılar ve kentteki
çok az sayıdaki asker vapurun yükünü hızla boşaltmaya başlar.
Erol Mütercimler, kitabında bu olayı şu tümcelerle
anlatmaktadır: “ Rüsumat No 4, Ordu kenti limanında kapana kısılmış gibiydi.
Komutanın usundan tüm olasılıklar yıldırım hızıyla geçerken bir anda çözümü
buluverdi. Bir savaş aldatmacasına başvuracaktı. Gemi tıka basa cephane
doluydu, önce bunların boşaltılması gerekiyordu. Ordu kenti içinde çığırtkan
dolaştırıldı. Halk, işini gücünü bırakıp limana üşüştü. Liman Başkanı, hükümet
memurları, Ordu halkı candan gayretlerle çalışmaya koyuldular. Kayıklar yan
yana getirildi, üstlerine kalaslar döşendi, göz açıp kapayıncaya dek kurulan bu
iğreti iskelenin üzerinden topları geçirdiler. Cephaneleri taşıdılar. Akşamın
alacakaranlığı bastırırken gemideki bütün savaş araçları karaya çıkarılmış
bulunuyordu. Toplar sökülerek parçalar halinde, cephaneyle birlikte depoya
yerleştirildi.”
Sadece Cephaneyi Kurtarmak Yeter mi?
Mahmut Yüzbaşı, cephaneyi
kurtarmış olduğu için sevinçliydi ama vapuru düşmana
bırakacak mıydı? Bir kaptan, vapurunu göz göre göre düşmanına “gel al” deyip
bırakabilir miydi? Kaldı ki, Genelkurmay’ın değişmez emri “Hiçbir gemi düşmana
teslim edilmeyecektir” biçimindeydi. Rüsumat’ı da kurtarmanın bir yolunu
bulmalıydı.
Komutan Yüzbaşı Mahmut, Rüsumat’ı daha ileriye aldı.
Herhangi bir tehlike karşısında teslim
olmamak için gemiyi batırmaya karar verdi. Bu nedenle valfın cıvatalarından
altı tanesini gevşettiler. Aynı zamanda gemide yangın çıkarmak amacıyla baş
tarafa da gazla ateşleme düzenekleri yerleştirdiler.
18-19 Temmuz gecesi olaysız geçti. 19 Temmuz 1921
sabahı hava çok güzeldi. Her yan sessizdi. Deniz çarşaf gibiydi. Dafni adlı
kruvazör ve bir muhripten oluşan Yunan filosu Vona’da kayıkları aramış,
limanlar arası taşınan mallar hakkında soruşturma yapmıştı. Ancak Türk kayıklarından
bilgi sızdıramadılar. Bunun üzerine, daha fazla yakıt harcamamak için Dafni
kruvazörü muhribi de yedeğe alarak ağır yolla kıyıya çok yakın devriyeyi
sürdürme kararı aldı.
Gün iyice ağardığı sıralarda Ordu kentindeki gözcüler
ufukta beliren iki kuşkulu lekeyi belirlediler. Biraz sonra bunları açık seçik saptayabildiler “ (Mütercimler:
2006)
Düşman Savaş Gemileri Geliyor
Gelen iki düşman savaş gemisiydi. Ordu, Birinci Dünya Savaşı yıllarında birkaç kez
denizden bombardımana uğramıştı. Kurtuluş Savaşı döneminde de İngiliz ve Yunan
savaş gemileri Türk gemilerini ve balıkçılarını taciz edip duruyorlardı. Bu
nedenle, ufukta düşman gemileri görülünce kentte telaş başladı. Bu kez, düşman
Rüsumat’ı arıyordu ve o buradaydı. Bu Yunanlıların öfkesini Ordu’ya kusması
anlamına gelebilirdi. Birçok esnaf işyerini kapattı. Kahveler boşaldı. Kimisi
evine kapandı, kimisi atlar
ve katırlarla kent dışına köylere doğru yola çıktı.
Ordu iskelesinde ve açıkta ise başka bir telaş ve
heyecan vardı. Mutasarrıf Ahmet Faik Bey, Belediye Başkanı Furtunzade Yusuf
Sırrı Bey, Emniyet Müdürü Mehmet Ali Bey, Liman Başkanı Dursun Bey ve Kâhya
Hakkı, Rüsumat’ın Kaptanı Yüzbaşı Mahmut’la birlikteydiler. Kaptan Yüzbaşı Mahmut, düşman gemilerinin
yaklaştığı haberini alır almaz, önceden hazırlanan
planı uygulamaya koydu. Çarkçıbaşını vapura yolladı ve valfları açtırdı.
Rüsumat hızla su almaya başladı ve kumluğa oturdu. Kaptan, personele gemiyi
terk etme emri verdi. Subaylar ve deniz
erleri kimisi botla, kimisi yüzerek karaya çıktılar. Kaptan, önceden
görevlendirdiği askere işaretini verdi. Asker, geminin baş tarafına dökülen
gazyağını ateşledi.. Uzaktan görünen, vapurun hem battığı hem de cayır cayır
yandığıydı.
Kıyıyı denetlemeye gelen düşman filikası, gemide
bırakılan kimi mermilerin patlayıp havaya uçmasından tedirgin oldu. Mermilerden
biri üzerlerine düşse filikada
yangın çıkabilirdi. Bu nedenle Rüsumat’a fazla yanaşmadan, gemiye işaret
vererek geri döndü. Yunan kruvazörü, bir süre sonra Orduluları tehdit
edercesine bir tek top atarak demir aldı ve Ordu açıklarından uzaklaştı.
Ordulular Rüsumat’ı Kurtarıyor
Bu inanılmaz olayı, birçok
kişi şaşkınlıkla izlemişti. Düşman gemisi uzaklaşınca, bütün gözler Yüzbaşı
Mahmut’a çevrildi. Bu gemi yeniden yüzer miydi? Pek umut yok gibiydi. Liman
Başkanı, Çarkçıbaşı Yüzbaşı Arif ve Kaptan Mahmut bir botla vapura çıktılar.
Baş üst güverte yanmıştı. Baş direk yanarak devrilmişti. Vapur küpeştesine
kadar batmıştı. Makine dairesine su dolmuştu. Hemen Ordu’nun tulumbası
(itfaiyenin o zamanki adı) çağrıldı. Ordulu
gençler de sandallarla vapura yanaştılar ve kovalarla yardım etmeye başladılar.
Yangın söndürüldü. Ancak,
makine dairesine dolan suyu boşaltmak zordu. Su, makinelerdeki yağla birleşmiş,
kirli, bulanık bir su haline gelmişti. Dalınsa bile içeride bir şey görmek
olanaksızdı. Ancak, Ordulu bir genç, Hamdi (sonra, soyadı Karadeniz) bu zor
görevi üstlendi. Birkaç kez makine dairesine daldı, boğulma tehlikesi atlattı
ama sonunda vanaları kapatmayı başardı. Ardından makine dairesindeki kirli ve
yağlı su kovalarla boşaltılmaya başlandı. O gün
Ordu’ya gelen bir İtalyan gemisinden su boşaltma tulumbaları ödünç alınarak
kullanıldı.
Gemiyi yüzdürmek yine de çok kolay olmayacaktı. Yine
çığırtkan çıkarıldı ve halktan fındık kabuğu vermesi istendi. Fındık kabuğu
için mevsim uygun değildi. Kabuğunu kıştan saklayanlar da ekmek, yemek pişirmek
için kullanıyorlardı. Buna rağmen Ordulular, çuval çuval fındık kabuğunu kıyıya
yığdılar. Rüsumat’ın makineleri tam gaz çalıştırıldı. Yaşlı, köhne vapur bir süre
sonra yerinden kıpırdadı ve Karadeniz’in sularında yüzmeye başladı. Rüsumat’ın
yeniden yüzdürülmesi Ordu’da neredeyse bir şenlik havasında kutlandı. Silahlar
atıldı, davullar çalındı, horonlar oynandı.
Rüsumat’tan Sonra Ordu
Rüsumat, 20 Temmuz’da Ordu’dan ayrılarak, onarım için
Batum’a doğru yola çıktı. Ertesi gün, Yunan savaş gemileri yeniden Ordu’ya
geldiler. Bir şeyden mi kuşkulanmışlardı? Limana
asker çıkarıp arama yaptılar. Aralarındaki konuşmalardan ve sorgulamalardaki
sorularından anlaşılıyordu ki Rüsumat’ın battığına inanıyorlar. Ama dün
gördükleri yanan ve batmış vapuru bugün göremiyorlardı. Yerini mi tam
saptayamamışlardı? Çevreye bakıyorlar, limandakilere soruyorlardı. Ordu halkı,
bu gelişmeyi uzaktan gülümseyerek izliyordu. Biraz sonra Yunan savaş gemileri
bu işten pek de bir şey anlamamış bir halde Ordu’yu terk
ettiler.
Ertesi gün, yani 22 Temmuz’da bu kez daha büyük bir
savaş gemisi “Kılkış” geldi. Yine Rüsumat’ı aradılar ama yine bir sonuç
alamadılar. O öfkeyle, Ordu açıklarında demirli “Gülnihal” gemisini aradılar,
kimi eşyalara el koydular.
Rüsumat’ın Sonu
Rüsumat’ın Ordu’da yaşanan bu olayı bütün Karadeniz’de
ve Türkiye’de kısa süre içinde duyulmuştu. Genelkurmay Başkanlığı ve Nakliyat-ı Bahriye Komutanlığı Kaptan Yüzbaşı Mahmut’u ve gemi
personelini ödüllendirdi. Halk, Rüsumat’a artık “Gazi Rüsumat” diyordu.
Rüsumat onarım için Batum’a gitti. Onarım bir ay sürdü
ve yeniden silah ve cephane taşıma işine döndü.
İngilizler ve Yunanlılar, Rüsumat’ın batmadığını ve
aldatıldıklarını kısa sürede öğrenmişlerdi. Bu onlar için artık bir gurur
sorunu haline gelmişti. İstanbul’dan Batum’a kadar, bütün Karadeniz kıyısı
boyunca her koyda, her iskelede, her limanda Rüsumat’ı arıyorlardı
Gazi Rüsumat, 1921 yılı Eylülünün ortalarında yine
Batum’dan silah ve cephane yükleyerek yola çıktı. Kendisini ısrarla arayan ve bunu onur sorunu haline
getiren İngiliz ve Yunan zırhlılarına yakalanmadan, bir tilki kurnazlığıyla
hepsini atlatarak Samsun’a vardı, yükünü boşalttı. Samsun halkı, ünü her yana
yayılmış olan bu vapuru görmek için limana akın etmişti. Gemiyi alkışlıyorlar,
kaptanı ve personeli kutluyorlardı.
Rüsumat, yükünü boşaltarak yeni bir sefer için doğuya
doğru dümen kırdı. 29 Eylül 1921’de Görele açıklarında fırtına ve yağmur
başladı. Azgın dalgalar ve sis görüş alanını neredeyse sıfıra indirmişti.
Rüsumat, doğudan gelen düşman gemilerini
göremedi. Eynesil önlerinde birden iki düşman savaş gemisi karşısına çıkıverdi.
Rüsumat’ın sonunu Erol Mütercimler şu tümcelerle
anlatıyor: “Eynesil önlerine gelmişlerdi ki iki düşman gemisini de tüm
çıplaklığıyla karşılarında gördüler... Rüsumat No 4’ün kıyıya gittiğini sezen
düşman gemisi toplarını çevirerek hemen ateşe başladı. Geminin düşman eline
geçmemesi için kıyıdaki geniş kumsalda karaya oturtulmasından başka çözüm
yoktu. Bu kez yakalanmışlardı. Düşman gemisi topa tutuyordu. Komutan gemiyi
kayalardan uzak bir yere oturturken ilk isabeti de aldılar. Mermi baş tarafı
bulmuştu. Artık kiniştin valfını açmaya zaman kalmamıştı, gemi boş olduğundan
kıyıya iyice yanaşmışlardı. Komutan Yüzbaşı Mahmut, daha önce olduğu gibi
bir kez daha ‘terki sefine’ (gemiyi terk edin) emri veriyordu. Ancak bu kez
verilen emir acı bir gerçeği içeriyordu. Gizli belgeleri ve geminin seyir
defterini yaktılar. Rüsumat’ın sandalını suya indirirken bir yandan da
askerlerin çoğu yüzerek karaya çıkmağa uğraşıyordu. Bu sırada yağan mermilerden
biri geminin sandalına isabet etti ve onu parçaladı. Başka sandal da olmadığı
için herkes denize atladı. Bu arada Yunan muhribi yedek halatını sökmüş ve
yardımcı kruvazörden ayrılarak yakından ve serbestçe topçu ateşine başlamıştı.
Rüzgâr yıldız karayelden oldukça şiddetli esiyordu. Buna karşın bu denize
aldıran yoktu. Rüsumat’ın subayları ve erleri kendilerini dalgalara attılar.
Komutan Yüzbaşı Mahmut, gemisinin küpeştesini
gözyaşlarıyla öperek kendisini azgın dalgaların koynuna bırakan son kişi oldu.”
Yüzbaşı Mahmut Kaptan, geminin bayrağını almayı
unutmamıştı. Denize atlarken beline sarmıştı. Azgın dalgalar arasında kıyıya
ulaşmakta güçlük çekiyordu. Gücü tükenmek üzereyken Trabzonlu Osman Çavuş
tarafından kurtarıldı.
Yüzbaşı Mahmut, ertesi gün Görele’den
Trabzon’daki Deniz Komutanlığına bir telgraf çekerek vapurunun batırıldığını
bildirdi. Telgrafın bir bölümü, sadeleştirilmiş haliyle şöyleydi:
“29 Eylül 337 (1921) saat 09.20’de düşmanın bir nakliyesi ile beş bacalı bir
torpidosu ansızın Eynesil açıklarında üzerimize hücum
etmiştir. Vapur hemen Eynesil önlerinde karaya oturtularak kiniştin açtırılmış
ve terk edilmiştir. Düşman derhal bombardımana başlayarak 40’tan fazla mermi
atmıştır. Bunlardan 5’i vapura isabet etmiştir. Önemli bölümlerden ırgatı
parçalamıştır. Sancak baş omuzlukta su
kesiminde küçük bir gedik
açılmıştır. Düşman bir saat süren bombardımandan sonra kuzeybatı
yönünde açılmıştır.”
Bu telgraf alınır alınmaz Eynesil’e bir römorkör
gönderildi. Bu römorkörün yardımıyla Rüsumat yeniden yüzdürülmeye çalışıldı. Bu
çaba tam 5 gün sürdü. Beşinci
günde, Rüsumat yeniden yüzdürülecekken, yeniden düşman gemileri göründü.
Rüsumat’ı ve onu yüzdürmeye çalışan römorkörü top ateşine tuttular. 3 mermi
Rüsumat’ın gövdesine isabet etti. Birkaç gün sonra Trabzon Deniz Komutanı,
bizzat olay yerine gelerek Rüsumat’ın durumunu inceledi. Artık umut yoktu. İşe
yarayacak aygıtları söküldü ve tekne Karadeniz’e bırakıldı.
Vapurun komutanı Yüzbaşı Mahmut, , baş çarkçı Yüzbaşı
Arif, ikinci çarkçı Yüzbaşı Mehmet Emin, Yüzbaşı Mehmet, Üsteğmen Ahmet Reşat
Teğmen Yusuf, Teğmen Fahrettin, Teğmen Cevat başka görevlere atandılar.
Rüsumat’ın Batum ile Samsun arasında 11 sefer yaptığı,
bu seferlerde 1070 tüfek, 7459 sandık mermi, 993 kasatura, 8 top, 2244 sandık
top mermisini batı cephesi komutanlığı emrine ulaştırdığı kayıtlara geçti.
Rüsumat No 4 adlı vapur, bütün Karadeniz’de silah ve
cephane taşıdı, neredeyse bütün iskelelere uğradı ama o, Ordu kenti ile
özdeşleşti. Rüsumat’ın kahraman personeli ile fedakâr, yurtsever Orduluların kader birliği oluştu.
Rüsumat No 4, Karadeniz’e gömüldü. Anısı yaşıyor.
Şimdi Ordu kıyılarında anısını sonsuza değin yaşatacak bir anıt bekleniyor…
KAYNAKÇA:Erol Mütercimler, Kurtuluş Savaşı'na Denizden Gelen Destek ve Kuvayı Milliye Donanması
İbrahim Dizman, http://orduaraştırmaları.blogçu.com
Sıtkı Çebi, Ordu Tarihi Araştırmaları
Mithat Baş, İlkçağdan Günümüze Ordu Tarihi