Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geleneğimiz: Mesudiye'de Köy Düğünleri
Toplumun temel
taşı kuşkusuz bireydir. Ancak birey tek başına benliğini ve soyunu sürdürme
olanaklarından yoksundur. Bu yoksun oluş, onu toplumun en küçük sosyal ünitesi
olan aileyi kurmak üzere evlenmeye zorlar. Evlenmeyle de toplumsal yaşayışın
temelleri atılmış olur.
Evlenme ve
düğün törenleri 1960’lı yıllardan önce Mesudiye’de kendine özgü özellikler
taşımaktaydı. Genç kuşakların bu geleneksel özellikleri tanımalarını,
bilmelerini önemsedim. Bu nedenle geçmiş dönemlerdeki evlenme ve düğün
törenlerini anlatmayı uygun buldum.
***
Mesudiye
İlçesi’nde evlenmeler, genel olarak ülkemizin diğer yörelerinde görüldüğü gibi
olmakla birlikte bazı yerel özellikler de taşımaktadır. 1960’lı yıllardan
itibaren “görücü usulü” evlenmeler ve başlık parası gelenekleri yok denecek
kadar azalmıştır. Evlilikler çoğu kez birbirini tanıyan gençler arasında
görülmektedir.
Evlenmeye
karar veren gençler, genellikle aynı köyden gençler arasında olurdu. Bununla
birlikte yakın köylerden ve dışarıdan evlenenler de vardı.
Mesudiye’de
normal evlenmeler çoğu kez hasat mevsiminin sona ermeye başladığı sonbahar
aylarında gerçekleşirdi. Evlenmeye özgü gelenekler, ilçenin bazı köylerinde
ufak tefek farklılıklar gösterse de genelinde şu şekilde olurdu:
Önce evlenecek
gençler birbirleriyle tanışmışlarsa daha çok erkeğin annesi, bazı kadınlar
aracılığıyla kız tarafının nabzını yoklamakla işe başlar. Buna mahalli
deyimle “ağız arama” denilir. Eğer
olumlu işaretler görülürse dünürlüğe gidilir. Dünürlük kızın resmen
istenmesidir. Dünürlüğe gidilirken, erkek tarafı, aile reisi başta olmak üzere
akrabalar ve köyden sözü geçenler arasından bir topluluk seçer. Bunlar, dünürlüğe geleceklerini genellikle
önceden kız tarafına bildirirler. Dünürlük ziyaretleri daha çok akşamları olur.
Kız evinde toplanılır. Önce havadan sudan konuşulur. Sonunda gelenlerin en sözü
geçen kişisi, “Allah’ın emri, Peygamberin kavli…” diye başlayarak kızlarını
oğullarına istediklerini bildirir. Bu gibi durumlarda kız tarafının biraz
“nazlı” davranması gelenek halindedir. Kız tarafı eğer kızı verici iseler
“Allah’ın emrine ne diyelim? Yazıları öyleyse olur” gibi sözler sarf ederler.
Bazen de dayısına, amcasına danışalım diye “nazlılık hallerini” sürdürürler. Bu
durumun gereğinden fazla tekrarlanması halk arasında “kız kapısı kale
kapısıdır” deyimini doğurmuştur.
Sonuçta kızın
verileceği kesinleşmişse “söz kesme” işine başlanır. Söz kesmede başlık parası,
oğlan evinin yapacağı ev eşyaları ve çeyizler ile yapılacaksa nişan töreni günü
kararlaştırılır. Başlık parası daha çok söz kesildiği günde verilir. En kısa
zamanda da diğer eşyaların, yani kıza alınacak çeyizlerin tamamlanması için
çarşıya-pazara çıkılır. Buna “eksik görme” de denilmektedir. Eksik görme
sırasında eşlere takılacak yüzükler, kıza takılacak bilezik ve altın ile
elbise, saat, küpe ve ayakkabılar alınır.
Eşler bazen
nişanlılık dönemi de yaşarlar. Fakat ilçe köylerinde nişanlılık süresi kısa
tutulmaya çalışılır. Hatta söz kesimini izleyen ilk günlerde resmi nikâh
kıyılması iyice yerleşmiştir. Nişanlıların eskiden olduğu gibi birbirlerinden
kaçma durumları da yoktur.
Söz kesimi
sırasında nişan töreni yapılması kararlaştırılmışsa bu tören de yapılır. Nişan
törenlerinde daha çok kemençe çalgısı vardır. Bazı nişanlarda davul zurnanın
olduğu da görülmektedir. Nişan törenine hemen bütün köy halkı davet edilir.
Törene gelen davetliler geniş bir salona toplanırlar. Eğer havalar sıcaksa
harman düzlükleri de nişan takılmak için ideal yerlerdir. Törende kemençe
eşliğinde mahalli oyunlar oynanır. Sonra oğlan evi tarafından gelin için eksik
görme sırasında hazırlanan çeyizler bir valiz ya da bavul içerisinde ortaya
getirilir. Bu arada damat ve gelin de hazır bulunurlar. Gelin ve damat, her iki
ailenin büyüklerinin ellerini öperler. Bu sırada nişan duası yapılır. Nişan
duasını genellikle köy imamı okur. Daha sonra valiz ya da bavul açılır. Oğlan
evi tarafından geline ne gibi çeyizler alınmışsa bir kişi tarafından yüksek
sesle hazır bulunanlara gösterilir. Bu arada orada bulunanlardan “hatırlı” bir
kişi tarafından iki genç için de mutlu yaşantılar dilenerek nişan yüzükleri
takılır. Yüzük takımından sonra oğlan evi tarafından hazırlanan koyu kıvamda
şerbet davetlilere ikram edilir. Bu durum, nişan törenlerine “şerbet içme”
denilmesine de yol açmıştır.
Nişan töreni sırasında aileler düğün
gününün kesin tespitini de yaparlar.
Düğün günü
yaklaşmıştır. Erkek tarafı düğün gününe ailesinin tüm olanaklarını seferber
ederek hazırlanır. Ne kadar çok masraf edilirse, ne kadar konuklara hizmet
edilirse düğünün o kadar “şanlı-şöhretli” olduğu kabul edilir. Bunun için de
erkek tarafında düğün gününden genellikle bir hafta önce hazırlıklar başlar.
Buna “çuval ağzı açma” da denilir. Yine bu günlerde erkek tarafı akraba ve
yakın komşularını toplayarak bir yemek verir. Buna da “danışık yemeği”
denilmektedir. Bu yemekte düğün hazırlıkları gözden geçirilir. Düğünde
yapılacak işler için işbölümü yapılır.
Düğünler
çoğunlukla üç gün sürer. Perşembe ya da Pazar günü gelin almak adettendir. Bu
nedenle de salı veya cuma günleri düğünlerin başlama günleridir.
Önce kız ve
erkek tarafı ayrı ayrı köyde ve çevrede bulunan tanıdıklarını düğüne davet
ederler. Bu davete “düğüne çağrı” denilir. Düğüne çağrı yapılırken bazen özel
davetiye yazdırılır, bazen de özellikle köylerde sabun, yazma ve mendil gibi
hediyelerle bu çağrı yapılır. Bazı hatırlı kimseler ise ayakkabı, terlik,
gömlek gibi eşyalarla düğüne davet edilir. Komşular da düğün başlarken düğün
evine yardım amacıyla bazı hediyeler verirler. Bu hediyeler köylerde çoğunlukla
l gödük buğday veya arpa şeklindedir.
Mesudiye
İlçesi’nin tüm köylerinde düğün çalgısı davul-zurnadır. Bazen kemençe de bu
çalgılara eşlik etmektedir.
Düğünün
birinci gününde çalgıcılar köydeki komşu evlerinin önünde davet çalgıları
yaparlar. Buna “nöbet çalgısı” da denir. Nöbet çalgıları sırasında çalgının
çalındığı hane sahibi çalgıcılara küçük hediyeler verir. Düğünün genel
yöneticisi daha çok düğün evi dışından hatırlı bir akrabadır. Bu kişiye “düğün
kâhyası” denilmektedir. Düğün kâhyası çalgıcılara eşlik etmek ve yol göstermek
üzere köy evlerini dolaşabilmeleri için bir kılavuz görevlendirir.
Önceden
kararlaştırılan ve oğlan evi tarafından kız evine verilecek olan yemeklik,
etlik, mutfak ve diğer ev eşyaları gibi malzemelerin kız evine teslimi de
birinci gün yapılmaktadır. Bu malzemelerin yemeklerin dışında kalanları gelin
alınırken tekrar oğlan evine getirilecektir. Buna “ağırlık götürme” denilir.
Birinci günün
akşamı küçük düğün gecesidir. Bu gece daha çok düğün evinin akrabaları eğlenir.
Yenilir, içilir. Ertesi günün hazırlıkları gözden geçirilir. Kimlerin ne işler
göreceği tekrar gözden geçirilir. Küçük düğün gecesinde eğlenen bu akraba
kişiler ertesi gün gelen konuklara hizmet edeceklerdir. Geceleri düğün evinin
önüne “meydan ateşi” yakmak adettendir. Bu ateş ısınma amacıyla yakılır.
Düğünün ikinci
günü de köydeki evlere nöbet çalgıları, yani düğüne davet çalgıları devam eder.
Nihayet akşam yaklaşmıştır. Büyük düğün gecesi başlayacaktır. Bu gece düğüne
davetlilerin gelecekleri gecedir. Düğüne gelenler çalgıcıların “karşılama
havası” ile buyur edilir.
Büyük düğün
gecesindeki gelenekler ilçenin bazı köylerinde farklılık gösterir. Örneğin bu
gece bazı köylerimizde yenilir, içilir, oyunlar oynanır. Yine meydan ateşi
yakılır. Bu ateşin etrafında palyaçolara benzeyen “köçekler” oynatılır. Daha
sonra da damat ortaya çıkarılarak bir ya da iki kişi tarafından çeşitli
muziplikler yapılır ve damada bahşişler toplanır. Sonra tekrar mahalli oyunlar
oynanarak düğün gecesi sona erdirilir.
Bazı
köylerimizde de büyük düğün gecesinde yaşlılar ve gençler için ayrı ayrı odalar
düzenlenir. Bu odaların sayısı bazen 8-10 kadar olur. Herkes anlaşabileceği
arkadaş gruplarıyla büyük düğün gecesinde eğlenecektir. O nedenle de
çalgıcıların eşliğinde gruplar odalara yerleştirilir. Odalara düğün evi
tarafından bir hizmetçi görevlendirilir. Düğün sahibi odaları teker teker
gezerek gelenlerin hatırlarını sorar. Daha sonra düğün evinde komşu kadınların
da yardımıyla hazırlanmış olan yemekler ikram edilir. Yemeklerin başında
çevrenin en belirgin yemeği olan “keşkek” gelmektedir.
Gençler,
yemekten sonra içki âlemine başlarlar. İçki sırasında saz çalıp türkü
söyleyenler dinlenir. Sohbet edilir. Geçmiş yıllarda özellikle büyük düğün
gecesi tabancalar ateşlenir, mermiler atılırdı. Tabancaların iyi çalıştığının
halk arasında söylenmesi bir övünç vesilesi olurdu. Öyle düğünler olmuştu ki
düğünde atılan mermi parasıyla o düğünün maliyetinin karşılanabileceği
söylenmiştir. Büyük düğün gecesinde damat bütün odaları ziyaret ederek hoş
geldiniz der. Yanı sırada bir şişe içki ve bir paket sigara getirmeyi unutmaz.
Masa başından kalkmaya yakın masanın hediye zarfı hazırlanır. Önce bir liste
düzenlenerek kimlerin ne kadar bahşiş verdikleri belirtilir. Paralar bu liste
eşliğinde bir zarfa konulur ve damada teslim edilir. Odalardan çıkan gruplar
meydan ateşinin etrafında mahalli oyunlar oynarlar. Bu durum bazen sabaha kadar
sürer.
Yaşlıların
oturduğu odalarda ise yemekler yenilir. Bahşişler verilir. Yaşlılar, gençlerin
bulundukları odalara gelmezler.
Kız evinde de
eğlenceler düzenlenir. Büyük düğün gecesindeki kız evinde yapılan bu
eğlencelere “kına gecesi” eğlencesi de denilir. Kız evi akrabaları ve kadınlar
bu gece toplanırlar. Yemekler yenilir. Daha sonra kız evi erkekleri oğlan evine
düğüne giderler. Bunların oğlan evinde ağırlanışları biraz farklı olur. Ya da
öyle gözükür. Bu arada “köprüden geçinceye kadar… dayı denir” deyimi sürekli
hatırda tutulur.
Kız evinde
kalan kadınlar eğlencelerine devam edeler. En çok kemençe eşliğinde oyunlar
oynanır. Gelinin de oyunlara katıldığı olur. Eğlencelerin sonuna doğru tabakta
kına ezilir. Gelinin eline kına yakılırken diğer genç kızlar tarafından
türküler, maniler söylenir. Bunlar daha çok gelinin baba evine veda sözleridir.
Çambaşı’na çıktım da
anam
Çıram yanmadı
Etrafıma baktım da
anam
Kimsem kalmadı
Anamı anamı kızlar anamı
Çarşamba geceleri yakın kınamı
Sazak yere ev yapma
anam
O batar gider
Uzak yere kız verme
anam
O yiter gider
Anamı anamı kızlar anamı
Çarşamba geceleri yakın kınamı
Sacayak bacağı anam
Yerden yücedir
Kız senin duracağı
anam
Bir bu gecedir
Anamı anamı kızlar anamı
Çarşamba
geceleri yakın kınamı
Bu maniler
kına süresince uzar gider.
Sabah olur.
Düğünün üçüncü ve son günü başlamıştır. Bu güne “gelin alma” günü de denir.
Geçmiş yıllarda gelin oğlan evine götürülürken daha çok atlarla götürülürdü.
Gelinin yanında özel kıyafetlerle refakat eden kadınlara da “dünürcü/düğürşü”
denilirdi. Son yıllarda atların yerini otomobiller almıştır. Günümüzde o özel
giysili dünürcü/düğürşülere rastlanmamaktadır.
Gelin ve damat
son hazırlıklarını yaparlar. Damat yıkanır, önceden hazırlanmış olan “damatlık”
elbisesini giyer, sağdıcıyla bir oda ya da köyün yüksek bir yerinde bekleyedurur.
Önceki yıllarda damadın yanına götürülen “yastık götürme” âdeti son yıllarda
kalkmıştır. Bu arada her iki düğün evinde de son hazırlıklar tamamlanmıştır.
Çalgıcılar, kız evinin kapısında “gelin alma havası”nı çalmaya başlarlar. Kız
evinden daha önce oğlan evi tarafından getirilen eşyalarla, kız evince
hazırlanmış bulunan ev eşyaları çıkarılır. Bir araba ya da birkaç at sırtına
yüklenir. Özellikle mutfak eşyalarını birkaç gencin oğlan evine başlarının
üstünde götürmeleri gelenek halindedir.
Nihayet gelin
özel giysileriyle baba evinden çıkarılır. Süslenmiş taşıt araçlarına
bindirilir. Bazı köylerde damat da yanında birlikte bulunur. Tabi ikisinin de
yanlarında sağdıçları bulunmaktadır. Bu arada cepleri renkli bahşiş
basmalarıyla süslenmiş çalgıcılar, özel “yol havalarını” çalmaya
başlamışlardır. Evlenenlerin evi biraz yakınsa dolambaçlı yollardan gidilerek
yol uzatılır. Yollarda bazen düğün sahibinden bahşiş almak isteyen
barikatçılara da rastlanır. Oğlan evine gelinir. Gelin içeri girerken bazı köylerde
damat tarafından, bazı köylerde de kaynana tarafından gelinin üstünden
toplananlara bozuk para ve şeker serpilir. Davulcu davuluna daha bir hızlı
vurur, zurna tiz bir sesle kesilir. Oğlan evi tarafı şöyle bir genişler.
Güçlükler bitmiştir. Düğünlerini “yüz akıyla” yapmışlardır.
Düğün sahibi,
törene katılan bütün komşularına elini göğsüne götürerek teşekkür eder. Bu
arada kaynana özellikle bekârlara “darısı başınıza” diyerek iyi dileklerde
bulunmayı unutmaz.
Gelinle
beraber gelen eşyaların içinde çeyiz sandığı büyük önem taşır. Bu sandığı
damadın yakını olan kadınlardan birisi açar. Sandık açılırken damat tarafından
bahşiş verilir. Bu arada gelinin odası hazırlanır. Gelen eşyalarla dayanır,
döşenir.
Akşam da
olmuştur. Gelin, odasında duvağıyla beklemektedir. Gelinin yanında yalnız
sağdıcı olan kadın bulunmaktadır. Komşu evde bulunan damat da sağdıcıyla
birlikte gelir. Damat gelin odasına girerken yakın arkadaşları tarafından biraz
hırpalanır, yumruklanır. Bu heyecanının geçmesi içindir. Damadın gelin odasına
girmesine “gerdeğe girme” denir. Gelinin yanında bulunan kadın sağdıç onları el
ele tutuşturduktan sonra odadan çıkar. Yalnız kalmışlardır. Ev de tamamen
boşaltılmıştır. Sadece ikisi vardır. Bu arada damat ve gelin birbirlerinin
ayaklarına basma yarışına girerler. Atik davrananın aile dirliğinde diğerinden
üstün olacağı kabul edilir. Damat, gelinin duvağını açar. Ancak “görümcelik
bahşişi” vermeyi ihmal etmez. 2 rekât namaz kılmak da adettendir. Kız evinde
kızın annesi tarafından hazırlanmış olan ve çeyiz sandığından çıkarılan börek
sinisi ortaya alınır. Gelin ve damat böreğin en ortasından tadarlar. Artık yeni
bir hayata başlamışlardır…
Sabahleyin
gelinin yatağını özel görevlendirilmiş bir kadın toplar. Çarşafları kontrol
etmeyi de unutmaz.
Bu güne aynı
zamanda “duvak günü” de denir. Kaynana akraba ve komşularını evlerine davet
eder. Küçük de olsa bir şenlik düzenlenir. Gelin büyüklerinin elini öper. Bu
arada damadın sağdıcı tarafından geline bahşişler verilir.
Yaklaşık bir
hafta sonra da kızın baba evine el öpmeye gidilir. Oğlan evi tarafından bir
grup giderek kız evinde yemek yenilir. Bazen “damat kızartma” denilen oyunlar
da oynanır. Bu oyunlarda amaç kız babası tarafından damada bahşiş verilmesidir.
Böylece
toplumun en küçük ünitesi olan bir aile daha kurulmuştur.
3 yorum
Değerli yazarın "Unutulmaya Yüz Tutmuş Bir Geleneğimiz: MESUDİYE’DE KÖY DÜĞÜNLERİ" başlıklı yazısını okurken bugünden geçmişe bir yolculuğun hikayesi akide tadında olduğunu hissettim. Kaybolmaya yüz tutmuş geleneklerden neleri yitirdiğimizin acısını da hissetmedim değil. Evrensel değerlerimizden sevgi, saygı, paylaşma, birlikte yaşama arzusu, dürüstlük, imece vb. gibi yok olduğu gerçeğinin de hikayesi. Okura bu yüzleşmeyi sorgulatan bir yazı. İyi ki varsınız. Sağolun Hocam. Nedim GÜRSOY
YanıtlaSilBilmediğim bir çok şey öğrenmiş oldum. Değerli yazılarınız için, okur olarak çok teşekkür ediyorum sayın hocam.
YanıtlaSilBilmediğim bir çok şey öğrenmiş oldum. Değerli yazılarınız için, okur olarak çok teşekkür ediyorum sayın hocam.
YanıtlaSil