Osmanlı'da İlk Laik Uygulamalar: Köprülüler Devri
Osmanlı Devleti’nde Köprülüler devrinin önemli bir
yeri vardır. Çünkü bu devirde özellikle Anadolu Türkmenleri kendilerine karşı
uzun bir zamandır süregelen baskılardan büyük ölçüde kurtulmuş, kendilerini daha
özgür hissetmişlerdir. Kuyucu Murat Paşa ve IV. Murat dönemlerinde Alevi
Türkmenlere karşı yapılan baskı ve önyargılar Köprülüler devrinde son bulmuştur.
Bu nedenle de kimi Alevi düşünürleri Köprülüler devrini, Osmanlı Devleti’nin
ilk laik uygulamalarının gerçekleştirildiği devir olarak anarlar.
Peki, ne olmuştur da Köprülüler devrinin özellikle
ilk sadrazamı Köprülü Mehmet Paşa Anadolu’da devlete isyan eden asilere karşı
çok sert davrandığı, hatta binlercesini öldürttüğü halde yine de Anadolu
Türkmenleri ve özellikle de Aleviler tarafından takdir edilmiş,
desteklenmiştir? Bu sorunun cevabı çok basittir. Köprülüler döneminde devlet
yönetimi, tebaası arasında din ve mezhep farkı gözetmemiş, kimi suçluları
korurken kimine acımasızlık göstermemiştir. Kuyucu Murat Paşa gibi mezhep
düşmanlığı yapmamıştır.
17. yüzyılın ortalarından itibaren Osmanlı
Devleti’ne hizmet etmiş olan Köprülüler ailesinin önemli isimleri Köprülü
Mehmet Paşa, Köprülü Fazıl Ahmet Paşa ve Köprülü Fazıl Mustafa Paşa’dır. Bu
aileden sadrazam, serdar, sadaret kaymakamı ve kaptan-ı derya gibi seçkin
devlet adamları yetişmiştir. Köprülüler görev başına geldikten sonra Osmanlı
İmparatorluğu’nun çöküşünü uzun bir süre durdurmayı başarmışlar ve hatta
devleti tarihte görülmemiş bir güce eriştirmişlerdir.
16. yüzyıl sonlarından 17. Yüzyıl ortalarına kadar
Anadolu çok çeşitli isyanların etkisi altındaydı. Bu zaman diliminde görülen
Celali ve Suhte isyanları “Büyük Kaçgunluk” denilen bir dönem yaşatmış, bu
kargaşa Anadolu’yu olduğu gibi İstanbul’u da yaşanmaz hale getirmişti. Bütün memlekette anarşi kol gezmekteydi.
Zorbalık ve haksızlık almış başını yürümüştü. Devlet düzeni altüst olmuştu.
Ordudaki disiplin bozulmuş, askerler ahaliyi rahatsız etmeye başlamışlardı. 1648
yılında 7 yaşında bir çocuk olan Padişah
IV. Mehmet'in duruma hâkim olması mümkün değildi. Annesi Rus asıllı Turhan Valide Sultan saltanat naibeliği yapıyordu.
Turhan Sultan’a memleketteki bu karışıklıkların önlenmesini
ancak Köprülü Mehmet Paşa’nın sağlayabileceği söylenince, Valide Turhan Sultan
Köprülü Mehmet Paşa’ya sadrazamlık teklif etti. Köprülü yaşlıydı ama çok akıllı
bir insandı. Kendisine geniş yetkiler verilmesi ve aleyhine koparılan
söylentilere itibar edilmemesi şartıyla sadrazamlığı kabul etti.
Köprülü Mehmet Paşa idareyi ele alır almaz derhal anarşiyi
bastırma yoluna gitmiş ve zorbaları birer birer yakalatarak cezalarını vermiştir. Ordu disiplin altına alınmadan
devletin kargaşadan kurtarılamayacağına ve huzurun temin edilemeyeceğine inanan
Köprülü Mehmet Paşa, ordudaki zorbaları temizlemiş ve disiplinli bir ordu
meydana getirmiştir.
O yıllarda şehir merkezlerinde çok
çeşitli tarikatlar toplumu kuşatmışlardı. Bunlar, hem toplumu tasarımlamak
istiyorlar, hem de birbirleriyle kavga ediyorlardı. Toplum barışı bu tarikatlar
yüzünden tehlikedeydi. Buradan o sırada en ürkütücü tutucu olanı Kadızâdelilerdi.
Kadızadelilerin kendileri gibi düşünmeyen diğer tekkelerinin kökünü kazımak
için büyük bir saldırı başlatma hazırlığına girişmeleri sadrazamın kulağına
kadar gitmişti.
Fatih camisinde toplanan silahlı Kadızâdelilerin
karşısına ulemayı arkasına takarak çıkan Köprülü, Şeyhülislam'dan aldığı fetva
ile yine bu hareketin önde gelenlerinden başta tarikat lideri Üstüvani olmak
üzere birçoğunu tutuklayarak, sürgüne gönderdi. Birçoğunu da idam ettirdi.
İstanbul'daki Hıristiyanlar da boş durmuyordu. Rum patriği, yeniçeri
kıyafetine soktuğu Hıristiyanlar vasıtasıyla Müslüman ahaliyi zarara
sokmaktaydı. Mehmet Paşa Rum patriği de idam ettirdi.
İstanbul'daki ulema sınıfı arasındaki
tarikat farklılığından kaynaklanan kargaşalığı önledi ve bu sınıfın huzurla
hizmet görür hale gelmelerini sağladı.
Mehmet Paşa, inançları ne olursa olsun bütün halk
katmanlarına eşit mesafede davrandı. Onun bu davranışı, birtakım ulema ve
tarikat şeyhleri tarafından hoş karşılanmasa da, Anadolu halkı ve diğer ezilen
farklı inanç gruplarına büyük bir rahatlama hissettirdi. Tarafsızlığı,
acımasızlığının önüne geçti. 1661
yılında öldü.
Köprülüler devrinin en önemli sadrazamı da Fazıl
Ahmet Paşa’dır. Köprülü Fazıl Ahmet Paşa
1635 yılında ailesinin adını aldığı Vezirköprü'de doğdu. Babası Köprülü Mehmet
Paşa'nın okuma yazmasının olmadığı bilinmektedir. Ancak Köprülü Mehmet Paşa oğlunun
çok iyi bir eğitim almasını istiyordu. Bu nedenle de oğlunu 7 yaşında İstanbul'a
getirdi. Fazıl Ahmet Paşa çok iyi bir eğitim almıştır. Üstün zekâsını genç
yaşında göstermiştir. 16 yaşında bir rekora imza atarak müderris (profesör) olmuştur.
Kendi isteği ile akademik kariyerini yarım bırakmış, medreseden ayrılarak
mülkiyeye geçmiştir.
İdareciliği başarılarla doludur. 25 yaşında Sadaret
Kaymakamlığı (Başbakan Vekili) görevine getirilmiştir. Bu göreve getirilen en
genç diplomat olarak tarihe geçmiştir. Babası öldükten sonra 26 yaşında onun
yerine sadrazamlığa getirilmiştir. Türk tarihinin bu göreve getirilen en genç
sadrazamı (Başbakan) olmuştur.
Babasının baskıcı ve infazlarla dolu sadrazamlığı
ölümüyle son bulunca büyük bir üzüntü ve memnuniyet aynı anda yaşanmıştır.
Fazıl Ahmet Paşa, muhtemel bir rehavetin doğmaması için otoriter bir sadrazam
profili çizmiştir. Zamanın şeyhülislamı ile aralarında geçen konuşma ilginçtir.
Şeyhülislam, sadrazama babasının haksız yere çok kişiyi öldürttüğü şeklinde şikâyette
bulunması üzerine Fazıl Ahmet Paşa şeyhülislama dönerek: “Öldürülen kişiler
için ‘katli vaciptir’ şeklindeki fetvaları siz vermediniz mi” diye sorar. Şeyhülislam:
“Ben verdim, çünkü babanızın şerrinden korkardım paşam” der. Bunun üzerine
Köprülü Fazıl Ahmet Paşa: “Sen Allah’tan korkmuyor da babamın şerrinden mi
korkuyorsun?” diyerek şeyhülislama en anlamlı cevabı vermiştir. Daha sonra da
şeyhülislamı görevden aldırdığı söylenir. Bu durum halk arasında daha çok
sevilmesini sağlamıştır.
Devletin zayıflamaya başladığı batıya
karşı sefere çıkmıştır. Kanuni Sultan Süleyman'ın kuşatıp alamadığı Uyvar Kalesi’ni
kuşatarak almıştır.
Fazıl Ahmet Paşa'nın askerlerine karşı
tutumu ve ihsanları, şehri ele geçirdikten sonra Hıristiyan halka tanıdığı can,
mal ve yaşama güvencesi, centilmenliği ile ona Avrupa'da büyük bir ün
kazandırmıştır. Avrupa'da adından çokça söz ettiren Fazıl Ahmet Paşa, Fransızca
"Fort Comme Un Turc" yani "Türk gibi güçlü" deyiminin
doğmasına neden olmuştur. Bugün hala Fransızcada kullanılan bu deyim, güçlü ve
dayanıklı anlamlarında kullanılmaktadır.
Köprülü Fazıl Ahmet Paşa daha sonra 21 yıldır
alınamayan Girit'in fethine yöneldi. 15 Mayıs 1666'da Edirne'den ayrılan
Sadrazamın padişah'a Girit'i almadan dönmeyeceğine ve Girit'in fethini haber
veren mektubuna kadar da kendisine bir mektup yazmayacağına dair yemin ettiği
söylenir. Fazıl Ahmet Paşa 3 yıl sadaretten ayrı Girit'te bulunmuş, makam ve
mansıp düşkünü olmadığını göstermiştir. Sadaretten ayrı geçen bu 3 yıl Osmanlı
tarihinde bir sadrazamın aralıksız en uzun süre seferde geçirdiği zamandır. Padişah
sadrazamına bir mektup göndererek "Kuşatmanın uzaması halinde gelecek
seneye kendilerini askeri ve ekonomik olarak desteklemek de zorlanacağını"
bildirmiş bu mektup üzerine Fazıl Ahmet Paşa çok büyük bir üzüntü yaşamış ve
padişaha "Fetih gerçekleşmeden kendisinin Girit'ten geri dönmeyeceğini"
bildirmiştir. 1668'de padişahla görüşen Venedik elçileri yıllık 24 bin altın
vergi ve Adriyatik kıyılarındaki bazı kaleleri vermeyi vaat etmiş isteği
sadrazamına ileten Padişah'a Fazıl Ahmet Paşa'dan yine ret cevabı gelmiştir.
Kışı siperlerde geçirerek kararlılığını gösteren Fazıl Ahmet Paşa, 5 Eylül
1669'da Girit'i teslim almayı başarmıştır. İmzalanan 18 maddelik anlaşmaya göre
Venedikliler haraç ödemeye şartı getirilmiş, kale içerisindeki gayrimüslimlere
adayı mallarıyla birlikte terk etme ve yaşama hakkı verilmiştir. Bu fetihle
birlikte Girit fatihi unvanını alan Fazıl Ahmet Paşa, Türk tarihinin
Akdeniz'deki en büyük fetihlerinden birini gerçekleştirerek İstanbul'a
dönmüştür.
Bütün bu olaylar, halk tarafından sevilen bir
kişinin sadrazamlıkta kaldığı sürede padişaha rağmen inisiyatif alabileceğini
göstermektedir.
Fazıl Ahmet Paşa Lehistan seferiyle de
birçok kaleyi fethetmiştir. Lehistan seferinden dönen Fazıl Ahmet Paşa'nın
sağlığı bozulmuştur. İçkiye düşkünlüğü hastalığını artırmış, artık divana başkanlık
edemeyecek duruma gelmiştir. Sefer hazırlığı yaptığı sırada 1676'da en verimli
çağında ve çok genç bir yaşta 41 yaşındayken vefat etmiştir.
Tarihçilerce iyi huylu, merhametli,
sabırlı, azimli ve ileri görüşlü olarak tasvir edilmiştir. Yumuşak huylu,
anlayışlı ve fazilet sahibi olduğu için kendisine "Fazıl" lakabı
takılmıştır. Askeri ve mali alanlarda büyük reformlar yapmıştır. Saray erkânına
ve devlet görevlilerine özel günlerde verilen hediyeleri yasaklamıştır. Halk
arasında davranışları ve uygulamalarıyla ilk kez laik düzenlemeler yapmış,
ulemanın ruhban sınıf olarak algılanmasını engellemiştir.
Osmanlı maliyesi babasının döneminden
başlayarak yapılan büyük seferlere rağmen kendisinin döneminde fazla vermeye
devam etmiştir. Fazıl Ahmet Paşa zamanı, Osmanlı Devleti’nin gücünün en zirvede
olduğu zamandır.
Köprülü Fazıl Mustafa Paşa, Fazıl Ahmet Paşa’nın
kardeşidir. O da babası Mehmet Paşa ve ağabeyi gibi kişilikli, disiplinli ve
farklı inançlara karşı tarafsız davranmasını bilen bir devlet adamıdır. Fazıl
Ahmet Paşa’nın ölümünden 13 yıl sonra ülke yine karışıklıkların içine
sürüklenince sadrazamlığa atanmıştır.
Avusturyalıların Serasker
Recep Paşa'yı Belgrat önlerinde yenilgiye uğratmasından sonra, Köprülü Fazıl
Mustafa Paşa devletin her açıdan zor durumda olduğu bir ortamda, 1689 yılında
sadrazamlığa atanmıştır.
Sadrazam olur olmaz iç karışıklıkları bastırmakla işe
başlayan Fazıl Mustafa Paşa, ilk olarak, halka ağır bir yük olan, “avarız,
nezil, sürsat ve imdadiye” gibi gereksiz vergileri kaldırdı. Büyük servetler
elde eden yüksek rütbeli memurların mallarını hazineye devretti ve bu sayede
ödenemeyen asker maaşlarını ödedi. Saraydaki değerli eşyaları darphanede paraya
çevirerek maliyeyi düzeltmiş ve ordudaki asker sayısını azaltarak orduyu
yenilemiştir. Bu icraatlar kısa zamanda memlekette bir ferahlık meydana
getirdi.
Fazıl Mustafa Paşa bundan sonra ordu ile meşgul olmaya
başladı. Bu işi de başardı. Orduda da düzen ve disiplini sağladı ve eskisinden
daha mükemmel bir hale getirdi. Sıra düşmandan intikam alınmasına ve elimizden
çıkan toprakların ve kalelerin kurtarılmasına gelmişti. Padişah ona “Serdar-ı
Ekrem” unvanını da vererek, ordunun başına tayin etti. Hemen harekete geçen
Fazıl Mustafa Paşa üst üste büyük başarılar kazanmaya başladı. Kanuni Sultan
Süleyman yadigârı Belgrat kalesini yeniden fethetti.
Avusturyalıların üzerine yürüyerek Niş, Semendire’yi de aldı. 19 Ağustos
1691 tarihinde Salankemen Muharebesi’nde alnından vurularak şehit düştü.
Köprülüler
döneminden sonra Osmanlı Devleti’nde istikrarlı bir yönetim olmadı. Zaten 17.
Yüzyıl sonlarından itibaren de Gerileme Dönemi başladı.
***
0 yorum