Mesudiye Köylerinde Ekin İmecesi
Ordu il
merkezinin 110 km. güneyinde bulunan Mesudiye ilçe merkezi ve köyleri toplu
yerleşim birimleridir.
Buralarda
yerleşim birimlerinin toplu olması, yörede sosyal yardımlaşma ve dayanışma
ruhunu geliştirmiştir. Geçmişte Mesudiye yöresinde imece çalışmaları çok
yaygındı. İmece çalışmalarının farklı bir kültürel özelliği vardı. Komşunun
biri zor duruma düştüğü, ya da herhangi bir işin birden fazla kişiyle yapılması
gerektiğinde Mesudiye köylüsü imece şeklinde yardıma koşardı. Çünkü aynı durumun
kendi başına gelebileceğini düşünürdü.
İmece
çalışmaları daha çok yol yapımı, felaketlerden sonraki yapım ve onarımlar,
hasat mevsiminde ot ve ekin biçme şeklinde görülürdü.
Günümüzde
artık nostaljik bir anı olarak kalan Mesudiye yöresindeki imece çalışmaları,
elli yıl önce gerçekten de görülmeye ve yaşanmaya değer ortak çalışma
kültürüydü. 1950-1960’lı yıllarda benim de içinde bulunduğum cıvıl cıvıl
gençlerle kaynayan köyler bu kültürün uygulama alanlarıydı. Şimdi isterseniz o
yıllara dönelim.
***
Hasat
mevsimindeki ekin biçimi imecesine köylerde genellikle “ırgat etme” denilir.
İmeceyi yapacak ev sahibi önceden ya komşularına ekin biçmeye giderek alacaklı
duruma gelmiştir, ya da komşularından kendilerine “ödünç” olarak imeceye
gelmelerini ister. Burada alacak işi kesinlikle parasal değildir. Kendi imece
gününe hazırlık yapmadır.
Ekin imecesine
çoğunlukla gençler katılır. Bu nedenle de ekin tarlasında hem çok sıkı bir
çalışma olur, hem de gençler arasında duygusal ilişkiler meydana gelir. Bu
durum, Mesudiye yöresinde ekin konulu pek çok maninin söylenmesine yol
açmıştır.
İmece
çalışması yapılacak ev, bir gün önceden imeceye katılacakların sayısına göre
gerekli hazırlıkları yapar. Bu hazırlıklar çok önemlidir. Aksi halde yemeklerin
beğenilmemesi, ya da “yavan” olması durumunda çalışan ırgatların manilerle
durumu hicvetmelerine neden olabilir. Doğal olarak bu durumu bilen imece
sahipleri “ırgat günü”nde mümkün olduğu kadar bol çeşitli ve besin değeri
yüksek yemekler hazırlar. Bunların başında keşkek, etli yemekler, kaymak,
yoğurt ve sebzeler yer alır. Ev sahibi bilir ki yemekler ne kadar gösterişli
olursa “ırgatlar” o kadar çok çalışacaktır.
İmeceye
katılacak ırgatlar sabah yemeğini evde yerler. Bu kahvaltı değil, yemek
şeklindedir.
Evlerin çoğu
bağdadi tipinde yapılmış ahşap evlerdir. Genel olarak donanmış ve imkânlar
ölçüsünde “dayanmış döşenmiş” bir odası vardır. Mutfakları geniştir. Oturma
odası olarak da mutfaklar kullanılır. İmeceye katılacak ırgatlar bu geniş
mutfakta ve genellikle aynı sahanda yemeklerini yerler.
Tırpan veya ot
orağı denilen aletlerle özellikle arpa ekini biçilmez. Bu aletlerle biçilen
ekinlerin başakları döküleceğinden imece çalışmalarında “el orağı” kullanılır.
El orağı kısa saplı ve küçük ağızlı oraklardır.
Sabah yemeği
evde yenildikten sonra ırgatlar süratle ev sahibinin tarlasının yolunu
tutarlar. Tarlaya varıldığında ekinin yatımına göre vaziyet alınır. Irgatların
en tecrübelisi ve sözü geçeni “öğnerci başı” olur. Tarlaya sıralanan ırgatların
en yukarısında bulunan öğnerci başı, öğleden önce biçilebileceğini gözüne
kestirdiği yeri ayarlar. Öğnerin ortasında çalışan ırgatlara ortacı, sonunda
çalışanlara da pöçükçü denir. Genç ve yiğit olanlar genellikle ortada
çalışırlar.
Çalışan
ırgatların beraberce biçtikleri alana öğner denir. Öğner gittikçe genişleyen
bir hal alır. Çünkü öğnerci başı öğneri genişletmek için sürekli yukarı biçer.
Ortacı veya pöçükçülerden birinin ekin biçerek öğnerci başının önüne geçmesi,
öğnerci başına büyük prestij kaybettirir. Bu nedenle de öğnerci başı sürekli
alanı geniş tutarak bu tehlikeye hedef olmaz.
Ekin tarlaları
köy kızlarının kendilerini gösterecekleri en iyi çalışma alanlarıdır.
Kendilerine güveni olmayanlar bu tip imecelere katılamazlar. Kızlı erkekli bu
imecelerdeki en küçük hatalar hemen bir maniyle yüzlerine vurulur.
Ekin
tarlalarındaki maniler bazen bir yuva kurar, bazen hazin bir aşkı anlatır,
bazen de acıklı gurbet duygularını yansıtır. Mani, çalışanların sevinci, aşkı,
üzüntüsü, neşesidir. Manisiz bir ekin imecesi düşünülemez.
İmece
çalışması yapılan tarlada her zaman iyi bir manici bulunur. Gerçi gençlerin
hepsi mani söylerler ama iyi mani söyleyen, ırgatları coşturan kişiler fazla
çalışmasalar bile imece düzenleyen ev sahiplerinin en çok aradıkları
ırgatlardır.
İmecelerdeki
maniler genellikle öğnerci başı tarafından başlatılır. Ekin imecesi manilerinin
çoğu Faldacalı Kemençeci Rüştü Tuncalı’ya aittir. Fakat ırgatların “yaktıkları”
maniler de az değildir.
Ekini biçe biçe
Çıktım öğner başına
Adam heves ediyor
Gelmiş onbeş yaşına
Gençler
arasında fısıldaşma başlar...Heves edilen kimdir?... Acaba dünkü duydukları
doğru mu?...Mani onun için mi söyleniyor?
Pöçükteki iki
kafadar sözleşmişçesine bağırırlar:
Yatmışlar...
Yağı bala
katmışlar...
Bir güzel
öpmüşler...
Nerede?
Şu karşıki
tepede...
Öğnerci başı
durumu sezmiştir. Olayı kapatmak için hemen ırgatları coşturur:
“Hey
heeeeeey!....iiiiii hu hu hu.....”
Mani kendisine
mi söylendi acaba? Ayşe neden böyle kızarıyor? Yok canım kızmasının bir anlamı
yok. Dün akşam Onunla konuşurken kendisini gören olmamıştı. Emindi. Fakat o da
ne? Fatma da bu maniyi kendisi için söylüyordu.
Ekini biçe biçe
Bulamadım ucunu
Dahasını söylemem
Ayşe bilir suçunu
Ortalarda
çalışan Hanife’nin morali bozuktur. Öğnerci başının ısrarıyla mani söylemek
zorunda kalmıştır. Maniler ırgatlarca bazen de sırasıyla söylenir. Hanife’nin
derdi nişanlısından. Bu günlere kendisine soğuk davranıyordu. En iyisi ona
maniyle cevap vermekti.
Ekin biçtim göğ idi
Nerden aldın öğüdü
Ben üstüne düştükçe
Senin gönlün büyüdü
Hatice daha da
dertliydi.Sıra kendisine gelince sevdiği genç aklına geldi. Bir türlü
evlenememişti onunla şu kör olası dünyada. Çaresiz söyleyecekti.
Ekini biçe biçe
Ağrıdı bileklerim
Çok yalvardım Allah’a
Geçmedi dileklerim.
Öğle vakti
yaklaşmıştır. Öğnerci başı gittikçe genişleyen öğnerin öğlede bitmesini
amaçlamaktadır. Irgatların biçtikleri yerleri arada sırada kontrol eder.
Ekinlerin başaklarını dökmeyen ve yerde saman bırakmayan ırgatlar başarılıdır.
“Püsür” biçen ırgatlar, “kafasına vurup gözüne kan indirme” veya “peçelleme”
şeklindeki deyimlerle uyarılır. Zaten püsür biçen ırgatlar fazla tutulmazlar.
El orağı ile
her defasında el doluncaya kadar biçilen ekine “pırmıt” denir. Bazı köylerde
biçilen ekinler desteler halinde bırakılır. Nem oranı fazla köylerde ise bu
pırmıtlar bir “bağ” olancaya kadar destelenir ve ortalarından bağlanır. Bağları
belinden saran daha uzun ekine “kem” adı verilir. Kem yapılacak ekin, kökü
kopmasın ve daha iyi bağlansın diye el ile yolunur. Irgatlar çalışırken
bağların kemlerini daha çok yaşlı ırgatlar yapar. Çünkü kem yapılırken ve bağ
bağlanırken dinlenme imkânı bulunur.
Öğnerci başı
gittikçe genişleyen öğneri tarlanın yukarı kısmından kesmiştir. Artık kalan
kısım ırgatlarca kuşatılmıştır. Bir an önce bitirilip öğle yemeği yenilecektir.
Fakat gittikçe küçülmesine rağmen bir türlü bitmek bilmeyen bu kısıma ırgatlar
“iyice kocadı” derler. Sanki bu deyimde, yaşamakta ısrar eden ihtiyarlara
izafeten söylenmeyi amaçlayan bir ima yatmaktadır.
Öğneri
bitirmeden yemek yenilmeyeceğini bilen ırgatlar son bir gayretle öğneri
bitirirler.
Öğle yemeği
vakti gelmiştir. İmeceye katılan ırgatlar, tarlanın yanındaki gölgesi büyük bir
ağacın altında toplanırlar. İmece sahibi oturulacak yere bir cecim veya dastarı
serer. Yemeğe daire şeklinde oturulur. Tarlaya öğle yakını evden yeni
getirilmiş yemekler sırasıyla yenmeye başlanır. Sulu yemekler önce yenilir.
Bakraçlardan geniş bir sahana boşaltılan bu yemekleri ırgatlar aynı sahandan
yerler. En son yiyecek “oğalamaç”tır. Oğalamaç, ekmeğin yoğurda doğranmasıyla
oluşur. Oğalamaç yenilirken artık karınları doymuş ırgatlar çeşitli muziplikler
yapmaya başlarlar. En sonunda oğalamaç tası açıkgöz bir ırgat tarafından diğer
bir ırgadın kafasına ters bir şekilde geçirilir. Yemek bitmiştir.
Irgatlar
oraklarını bilerler. Bu arada orakların muzip birisi tarafından saklanmamasına
özen gösterilir. Halk arasında çalışanları engellemek isteyenlere “ırgat orağı
gizleme” şeklindeki uyarıcı bir deyim türemiştir. Yemekten sonra ırgatlar bir
saat kadar dinlenirler. “Gölgeler sallanmıştır” Yani öğleden sonrasının ferah
havası başlamıştır.
İmeceye
katılanlar tekrar öğnere dururlar. Öğleden sonraki kısım daha azdır. Bir
sonraki gün kimin ırgat edeceği Köydeki günlük olaylar, gurbet, köyden bir an
önce kurtulup daha rahat bir yaşam ortamının aranması gibi konular konuşma
temalarıdır.
Yine öğnerci
başının uyarısı ve başlatmasıyla
ırgatlar kendi yaşam ve özlemlerine uygun maniler söylerler.
Ekin ektim yollara
Yedirmedim mallara
Yedi yıldır yar sevdim
Bildirmedim ellere
Ekin dikilen yere
Deste dökülen yere
Can kurban canım kurban
Kekül dökülen yere
Ekin ektim az kaldı
Tel kırıldı saz kaldı
Katlan yüreğim katlan
Kavuşmaya az kaldı
Ekin konulu
maniler söylenir gider. Öğnerci başı işi monotonluktan kurtarmak için ırgatlar
arasında bazen mani yarışması da açar. En anlamlı mani hangisidir? Güzel
tasvirliler mi? Ezik içerikli maniler mi? Gurbet manileri mi? Çoğu zaman
bunların içinde en iyisini bulmak güçleşir.
Sevdiği
gurbete gitmiştir mani söyleyenin. Onu götüren gurbete “intizar eder” bazen:
İstanbul evrülesin
Evrüle çevrülesin
Aldın gittin yarimi
Dibinden devrülesin.
Bazen de
gurbete gidenden fayda bulamamıştır. Yoksulluk tak etmiştir canına:
Et yerük direminen
Derdimiz vereminen
Geldi geçti ömrümüz
Bir kuru selamınan
Kimisi de yeni
sevmeye başlamıştır. Dünyasında sevdiğinden başkasını gözü görmez. Her yerde
onu anmakta, her yerde onu görmektedir:
Yaylanın çiçekleri
Yayulur inekleri
Koyun yağına benzer
Yarimin bilekleri
Biter mi
dertler taşlı tarlada. Ömür biter dert bitmez. Kiminin de sevdiğini alamadığı
olur. O da dertlidir:
Kuş kadar olamadım.
Dallara konamadım
Viran kalası köyde
Sevdim de alamadım
Bir başkadır
maniler tarlalarda. Yorgunlukları unutturur. İmeceye katılanlar sanki mani
söylerden dinlenirler. Kollarının
çalıştığının farkında bile değillerdir. Çalışmak onlar için yürümek gibidir
adeta.
Akşam
yaklaşmış, ırgatlar öğneri iyice küçültmüşlerdir. “Kocayan öğner” akşam üzeri
de bir türlü bitmez. Yorgunluk iyice kendini hissettirmeye başlamıştır. Biraz
yaşlı olanlar gençler için “ben sizin gibiyken...” deyi başlayan sözlerle
gençliklerini anlatmaya çalışırlar. Son biçenler yine gençler olur. Öğner
bitmiş, “tarla kurtulmuştur”.
Irgatlar
üzerlerinden çıkardıkları diğer giysilerini astıkları ağaç dallarından alırlar.
Köyün yolunu tutarlar. İçlerinde yorgunluktan kurtulmanın garip mutluluğuyla.
Bir başka
günde, bir başka tarlada yine birlikte, yine manili, türkülü imecede buluşmak,
bütün zorluklara, yorgunluklara rağmen özlemleridir.
Tek çalışarak
bitmez ekinler, kurtulmaz tarlalar.
***
1 yorum
İmece kültürü insani değerlerin en yücesini içinde taşımaktadır. Bu hikaye sevdasını sevdiğine bir ömür boyu söyleyemeyenlerin anısına yazılmış. Mithat Hocam'a teşekkür ederim. Nedim GÜRSOY
YanıtlayınSil